Ülkemizin her geçen gün hatta her saat kötüye gittiğine inanan birisi olarak sadece ” bütün duygularım ağır yaralı” diyebiliyorum. Bir insan ümitlerini kaybeder, bedenine ve yüreğine karamsarlık çöker ya, işte tam da orada, artık çarelerin tükendiği bir noktadayız.İnsan işini, parasını, sağlığını kaybedebilir ama bunlar zamanla telâfi edilir. Fakat ” ümidini” kaybederse; herşeyini kaybetmiş olur… Türkiye, geçen yıl Eylül ayından beri büyük bir ekonomik ve sosyal krizin içinde bocalayıp duruyor. Krizin fitilini ateşleyen ” faiz eşittir enflasyon” sözleri oldu ve dünyada bugüne kadar hiç bir ekonomistin onaylamadığı bir yöntem hayata geçirildi. 9 aylık uygulama sonunda karşımızda: milli parası aşırı değer kaybetmiş, hayat pahalılığında dünya rekoru kırmış, dövizi durdurabilmek için “faizin faizini” vermeyi göze almış bir ülke var ve malesef adı; TÜRKİYE…Hükümetin bulduğu tek çare, zam üstüne zam yapmak. Üzülerek söylüyorum; Akparti iktidarının son bir yıllık performansı geride kalan 19 yılın hayır hasenâtını “sıfırlamıştır”.Memleket yangın yeriyken, çiftçi traktörüne mazot alamazken, ev kiraları rekor üstüne rekor kırarken; MHP Afyonkarahisar Milletvekili Mehmet Taytak’ın Emirdağ’daki konuşmasını ağzım açık dinledim. Krizle ilgili en küçük bir açıklama yok, varsa yoksa CHP- İYİ Parti, Fetö, Pkk.. Akpartililer, bakanlar hatta Cumhurbaşkanı bile krizi kabulleniyor ama MHP’nin gündeminde ” ekonomik kriz” yok. Bu nasıl bir kafa? 15 yıl ” öcü” diye gösterdiğin, her türlü kötülüğün, uğursuzluğun ve ihanetin merkezi saydığın Akparti ile bugün yan yanasın.Tıpkı bugün kanlı bıçaklı olduğun ama dün çatı aday çıkardığın CHP ile olduğu gibi…
“Ya sev, ya terket” diyorsun, yok mu bunun orta yolu? Aynı ittifakta yer aldığın BBP ile “küskün”, Yenikapı’da zoraki nikâh kıydığın Doğu Perinçek’le “dargın”, istisnasız bütün muhalefet partilerine ise ” düşmansın”.Sayın Taytak, MHP’yi “devlet partisi” yaptınız ama bir türlü iktidar yapmadınız. Halk oy verdi, ikinci parti yaptı, elinize yüzunüze bulaştırdınız. Emirdağ’daki konuşmanızı dinledim, bu ülkede ekonomik krizden mültecilere, mazot benzin fiyatından işsizliğe kadar bin tane sorun var, sizin tek derdiniz ” Kılıçdaroğlu, Akşener, fetö, pkk, zillet, illet”. Lise öğrencisine hitap eder gibisiniz, gerilim, nefret ve öfke dolu, harfler taarruza geçmiş gibi sert ve acımasız. Bir iddianız, projeniz, halka sunacak bir reçeteniz yok.Allah aşkına bir gün konuşmanıza bir fıkra ile, bir şiirle başlayın da sizi dinleyenlerin sinirleri gevşesin. Bu satırları yazdığım sırada henüz Suriye’nin güneyine yönelik olası operasyon başlamamıştı. Oysa 9 Haziran itibariyle askeri birliklerimizin harekata başlayacağı duyurulmuştu. Ancak Lavrov’un Ankara ziyareti, işlerin istediğimiz gibi ilerlemediğini gösteriyor. Yani Rusya bu operasyona karşı. Suriye’den iyi haberler gelmiyor, Esad Türkiye’deki Suriyelilerin geri dönmesini istemiyor. Türkiye ‘nin yapabileceği tek şey, sınırın 30 km. içinde güvenli bölge oluşturup ülkemizdeki Suriyelileri yavaş yavaş buraya kaydırmak.Çünkü toplumsal öfke tahmin edilmeyecek kadar yüksek. İnsanımız Suriyelilerin evlerine geri dönmesini istiyor. Prof.Dr.Ümit Özdağ’ın sadece mülteci sorunundan beslenen partisinin yüzde 5’e yakın oy alabilecek olması, hükümeti birden bire harekete geçirdi. Özellikle Afganlılar toplanarak uçakla geri gönderiliyor. Demek ki ” istenince oluyormuş”. Ancak görünen o ki ,iktidarın en sıkıntılı olduğu alanlardan biri de ” mülteciler”.Popülist siyasetin nelere mâl olduğunu her birlikte görmüş olduk. Ekonomide kan kaybı devam ediyor. Girdi maliyetlerindeki artış, tarladaki ürüne yansıyacak ve muhtemelen biz önümüzdeki yıl, bugünleri mumla arayacağız. Tarım ve sanayiyi ihmal ederek bütün kaynakları “betona” yani inşaata dökmenin bedelini ödüyoruz. İnsanın, bitkinin olduğu gibi ülkelerin de ” genetiği” ile oynanabiliyormuş.Sonucunu hep birlikte görüyoruz. Yaşadığımız ekonomik, ahlâki, kültürel ya da ruhsal sorunların temelinde; uyguladığımız “maddiyatçı” politikalar yatmaktadır. Türkiye önümüzdeki süreçte tarihi bir karar verecek. Ya “hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir” diyecek ya da çevremizdeki ülkeler gibi “tek adamlık ve parti devleti” eksenine kayacak”Demokraside çare tükenmez” ama “demokrasi olmazsa” ne yapacağız?. Bilmem farkında mısınız, milletvekili olmanın heyecanı veya cazibesi kalmadı.Çünkü yeni sistemde milletvekilinin bir fonksiyonu ve ağırlığı kalmadı.”Atanmışlar” ” seçilmişlerin” önüne geçti. Şu an Türkiye’nin 2 numarası olan Fuat Oktay, “seçilmiş” değil. Genelkurmay Başkanlığı’ndan ayrıldığı halde ilginç sırmalı elbiseleri.ve spor şapkalarıyla “ne askerim ne de sivilim” mesajı veren, yeni sistemin ” Fevzi Çakmak Paşası” Hulusi Akar ” seçilmiş” değil.Bakanların, Bakan yardımcılarının, en kritik konumdaki yetkililerin, imza sahiplerinin hiç birisi ” seçilmiş” değil. Oysa Kurtuluş Savaşı devam ederken açılan TBMM’nin üyeleri o savaş ortamında illerinden seçilerek Ankara’ya gelmişlerdi.O meclis ki düşman işgâli uzadığı için gerekli tedbirleri almadı diye Gazi Mustafa Kemal’i hesaba çekmişti.Bütün bunların ışığında ” hatadan dönmek fazilettir” diyelim ve Cumhuriyetin 100.yılına yeniden ” milli iradeyi” tesis ederek ve (Yeter! Söz milletindir) diyerek girelim.