Yılın bitmesine sayılı günler kala gündem o kadar hızlandı ki yetişebilene aşk olsun…Bir ay önce ülkemizdeki enflasyonun sebebinin “üç harfliler” yani zincir marketler olduğunu öğrendik. Allah’tan Şuhut’taki yerel marketlerin hiç biri “üç harfli” değildi. Kimisinin adı beş, kimisinin de on iki harften oluşuyordu yani “bağrımızda yılan beslememiştik”…
Kulakları çınlasın, eski Ticaret Bakanı Ali Coşkun, kanunsuz ve kontrolsüz şekilde çoğalan AVM ve zincir marketlere çeki düzen vermek isteyince koltuğundan olmuştu. Bugün lanetlenen ve “terörist” ilan edilen zincir marketler nedeniyle Türkiye’de kaç tane bakkal kapanmış olabilir, hiç merak ettiniz mi? Bu konuda bir araştırma yapıldığını sanmıyorum.Hadi bir hata yaptınız ve “üç harfliler” piyasayı ele geçirdi, “bari bunlar gıda maddesi hariç başka bir şey satmasın” diye çok yazılar yazıldı. Ama nafile!Zincir marketlerde “davul tozu ve minare gölgesi” hariç herşey satılıyor. Televizyon, bilgisayar kazak, çamaşır makinası ayakkabı, mobilya, yorgan,züccaciye, kırtasiye, defter…. ne arasan var.
Bunlara ilişkin biz de pek çok yazı yazdık, küçük bir ilçede bir marketin 3-4 tane şube açması normal değildir. Buna “serbest piyasa ekonomisi” değil “vahşi kapitalizm” denir.
Tamam dediğinizi kabul edelim, zincir marketlerde ürünler fahiş fiyatla satılıyor, peki alternatif olarak kurulan Tarım Kredi Kooperatif Marketlerindeki fiyatlardan haberiniz var mı?
Beyler eğri oturalım ama lütfen doğru konuşalım…..Bu ülkede enflasyon yükseldiyse bunun bir numaralı nedeni Türk lirasının aşırı değer kaybetmesidir. Paranızın değer kaybetmesinin sebebi ise, ekonomimizin kötü durumda olmasıdır.Türk ekonomisinin iyi olduğu dönemde yani 2004-2013 yılları arasında enflasyon düşmüş, TL ile Dolar neredeyse aynı seviyeye (1 Dolar eşittir 1 TL) gelmiş, kişi başı milli gelir 13 bin dolara yükselmiştir. Ancak 2014 yılından itibaren ekonomimizin durağanlaştığı, cari açığın arttığı paramızın değer kaybetmeye başladığı görülmektedir. “2014” yılına lütfen dikkat edin.
Son 7-8 yıldır liyakatsiz kadrolarca yönetilen ve popülizme kurban edilen Türk ekonomisi, pandemi kaynaklı küresel krizin etkisiyle “kırılgan” hale geldi. Yanlış politikalar ve kötü yönetim sonucu, Merkez Bankası’ndaki döviz rezervinin 128 milyar dolarlık kısmı “kur artışını durdurmak” için piyasaya sürülünce krizin çapı büyüdü. Sıcak para ihtiyacı arttı. Eski küskünlükler unutuldu, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Kuveyt, İsrail, Mısır vb. ülkelerle yeni sayfalar açıldı.
Ekonomik kaygılar yüzünden ” Yeni Türkiye” modelini (Yeni Osmanlıcılık) Orta Doğu’ya ihraç etmekten ve bölge ülkelerinin içişlerine karışmaktan vazgeçip 2002 çizgisine geri dönmek zorunda kaldık.”Bizden habersiz ve izinsiz Orta Doğu’da yaprak bile kıpırdayamaz” böbürlenmesi terkedilirken İhvan, Hamas vb. radikal muhalif hareketlerle ilişkiler rafa kaldırıldı. Bu emperyal politikaların suçu Ahmet Davutoğlu’na fatura edildi.
Bu tabloya rağmen “ekonomik krizin ve yüksek enflasyonun nedeni zincir marketlerdir” demek, halkla dalga geçmekten başka bir şey değildir.Bugün üreticinin belini büken şey “girdi maliyetlerindeki” aşırı artış değil midir? Girdi maliyetlerini bu kadar yükselten ise “devalüasyon” yani paramızın yabancı paralar karşısında değer kaybetmesidir. “Vurgunculuk ve karaborsacılık” yapan sadece zincir marketler midir? Devletin akaryakıt, elektrik ve doğalgaza yaptığı zamları bahane ederek günlük fiyat artıran fabrikalar niye denetlenmiyor?Dikkatimizi çeken şeylerden biri de MHP ile zincir marketler arasında halen devam eden sert tartışma oldu. Beceriksiz ekonomi yönetimine, bankalara, ithalatçı baronlara, insafsızca zam yapan Şeker, Yağ, Un, Yem, Çimento ve Demir Çelik Fabrikalarına yani “çeşmenin başını tutanlara” tek kelime laf etmeyen MHP., nedense marketlere kafayı taktı. Hatta meseleyi “kan davasına” çevirmek üzereler. Keşke MHP, gizlice satılan 128 milyar doların peşine düşse. Geçen sene 7 lira olan doların bugün neden 19 lira olduğunu araştırsa..Gençlerin niçin Türkiye’den umudunu kesip yurtdışına gittiğini incelese.
Neyse, Bahçeli’yi ve MHP’yi kendi haline bırakıp İmamoğlu’na verilen cezaya gelelim. Kamu görevlisine hakaret ettiği için 2 yıl 7 ay 15 gün hapis ceza alan İmamoğlu’nun mahkumiyet kararı “kesinlikle” onanacaktır. Türkiye’de adaletin geldiği noktayı iyi bildiğim için bu kadar net yazıyorum. Asıl üzüntüm, 21,Yüzyılda Türkiye’nin hala “yasaklarla” boğuşması ve toplum mühendisliğinin tam gaz devam ediyor olmasıdır. Siyasi yasaklı Süleyman Demirel ile Recep Tayyip Erdoğan’ın Başbakan ve Cumhurbaşkanı:yine siyasi yasaklı Necmettin Erbakan ve Bülent Ecevit’in Başbakan olduğu bir ülkede yaşıyoruz. Yani yasaktan medet ummak beyhude bir çaba.. Eninde sonunda adalet tecelli ediyor ve hak yerini buluyor. Ama insanı asıl kahreden şey, dün mağduriyet yaşayan insanların eline fırsat geçtiği anda aynı mağduriyeti başkalarına yaşatması…
Adam ormanda ağaç kesmektedir. Ağaç birden ağlamaya başlar.
Adam ağaca sorar :
– Niye ağlıyorsun ki, artık yaşlandın ve kesilmen gerek.
Ağaç dile gelmiş ve:
– Ben kesildiğime ağlamıyorum. Şu elindeki baltanın sapı bendendir, ben ona ağlıyorum, demiş.
Yazımızı Fatih Altaylı’nın klasik cümlesiyle bitirelim.: – – BİZ NE ZAMAN ADAM OLURUZ? – – – Kendimiz için istemediğimiz bir şeyi, başkası için de istemediğimiz zaman….