Birinci dünya savaşında şehit olan Ömer dedemin şehadeti beni çok etkilemişti. Hayatım boyunca gerek Şuhut’ta gerekse bulunduğum diğer yerlerde hayatta olan gazilerle konuşarak savaş hatıralarını büyük bir merakla dinledim. Anlattıklarını ortaokul ve lisedeyken yazdığım defteri kaybettim.
Arkadaşım Şuhutlu gazeteci ve muhabir Veli Gürsoy’la beraber itsiklal madalyası almış gazilerin isimlerini Şuhut askerlik şubesinden temin ettik. Köylerde ve ilçe merkezindeki gazilerimizi bir araya getirerek Veli Gürsoy’un fotoğraf makinasıyla 19071 yılında bu toplu fotoğrafı çektik.
1951 yılı nisan ayında Şuhut’a gelen ve Altıgöz köprüsünde arabasından inerek beyaz ata binen Ali İhsan Sabis Paşa Atatürk parkına geldi. Ali İhsan Paşa işgal altındaki Afyon’da ve Kocatepe yolu üzerindeki meşe kömürü yapılan Çakırözü, Dadak, Koçyatağı ve Akyuva köylerinde kömürcü kıyafetiyle keşif yaptığını, hazırlıkları yerinde kontrol ettiğini anlattı. 1903 doğumlu Veli Çatyol amcadan dinlediğime göre; Akşehir’den Şuhut’a gelecek Komuta heyetinin kalacakları yerleri belirlemek için 3 gün önce 22 Ağustos 1922’de, 1.Ordu Komutanı Nurettin Paşa’nın Şuhut’a geldiğini, Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın Hacıveli Konağına, İsmet Paşa’nın konağın karşısındaki Hacı Veli’nin oğlunun evine, Fevzi Paşa’nın Hacıbey konağına, Nurettin Paşa’nın Şenbaba konağına yerleştirilmelerinin kararlaştırıldığını söyledi. 103 yaşında vefat eden Ummahan Türkoğlu nineden dinledim. Ummahan nine, evimiz Hacıbey konağına çok yakındı. Kasap olan kocam Ömer, Çanakkale’de şehit olmuştu. Evimizin avlusunda iki kuzu ve bir dana kestik. Hazırladığımız etleri 4 konakta bulunan aşçılara teslim ettik. Akşama doğru komuta heyeti Şuhut’a gelmeye başladı. Ben şehit hanımıyım diye komutanlara yaklaşmak istedim fakat izin vermediler. Hepsini de uzaktan gördüm. En yaşlısı Fevzi Paşaydı. Beni çok etkileyen Kemal Paşa oldu. Mavi gözleri ve altın sarısı saçları vardı. Komutanların geldiği gün Şuhut halkı çarşı meydanında toplanarak büyük bir heyecan ve coşkuyla komutanları karşıladılar.
1882 Doğumlu anneannemden dinledim. Savaştan önce Şuhut hisarının eteğine büyük çadırlar kuruldu. Bu çadırlar hastane olarak kullanıldı. Babam Hasan Dorum’un evi hisara yakındı. Hastane çadırına çeşmeden günlerce su taşıdık. Kocatepe’den gelen yaralılar bu çadırlarda ve Şuhut merkezindeki hastane olarak kullanılan evlerde tedavi oldular. Yaralılardan şehit olan 17-18 kişi demirciler çarşısı yanında bulunan Seyyitler Mezarlığına defnedildi. Daha sonra 1970’li yıllarda yapılan bugünkü şehitler mezarlığına nakledildiler.
Savaş hazırlıkları yapılırken askerler Şuhut ve köylerine konuşlanmıştı. Birlikler sık sık yer değiştirmişlerdir. Şuhut yalı mahallesine 500 mt mesafede bulunan Devrent dağının arkasına bir birlik konuşlanmış ve 8 ay orada kaldıktan sonra Kocatepe’ye gitmiştir. Hacı Veli konağına çok yakın olan Rençber ağası ve babamın dedesi olan Çerçi İbrahim Çınar’ın konağında bu birliğin 8 ay boyunca yemek ihtiyacı karşılanmıştır. Şuhut halkı çok miktarda erzak yardımında bulunmuştur.
Bu yemekleri pişiren aşçı Bekir Çavuş isimli Konya Derbent nahiyesinden bir askermiş. Hacı Veli konağında bulunan Kemal Paşa’nın yemeğini de bu aşçı pişirmiş. 1956 yılında Konya’nın Derbent jandarma karakolunda askerlik görevini yapan amcamın oğlu rahmetlik İsmail ağabeyim bu aşçı Bekir Çavuşla tanışmıştır. Aşçı Bekir Çavuşun ve Fadime halamın anlattığına göre, yunan keşif uçağı Çerçioğlu İbrahim’in evinin civarında günlerce karavana ile yemek taşıyan askerlerin hareketliliğini fark ederek konağın olduğu yere bomba atıyor. Bomba 80 mt evin ilerisinde bulunan cafer çeşmesinin önüne düşüyor. Çeşme başındaki Fatma ninenin ayağına şarapnel isabet ediyor ve topal kalıyor. Dadak köyünden Fatma isimli bir kadın rüyasında, köyünün içinden Kocatepe dağına doğru giden karınca sürüsü görüyor ve buradan asker geçeceğini tahmin ediyor. Günlerce önce köy kadınlarını toplayarak yufka ve bazlama yapıyorlar. 5-10 gün sonra geceleri aralıklarla Kocatepe’ye çıkan askerlere yufka ve bazlamaları ikram ediyorlar. 25 Ağustos kutlamalarında Kocatepe’ye giden misafirlere, askerlere ikram edilen yufka ve bazlama anısına bükme ve ağzıaçık ikram edilmektedir. Şimdi size 2 gaziden dinlediğim 2 olayı anlatıp sözlerimi bitireceğim.
1.olay: Akrabamız olan ve 12 sene askerlik yapan rahmetli Gazi Mehmet Abdioğlu’ndan dinledim. (Afyonda gazetecilik yapan Mehmet Abdioğlu’nun dedesi) Çanakkale’de gece mevzimden hacet gidermek için çıkmıştım. Silahım ve cephanem yanımda idi. Düşman mevzileri de çok yakındı. Düşman askerleri beni fark etmiş. Ateş açtılar. Ben de kalın gövdeli bir ağacı kendime siper yaptım. Şafak vaktine kadar karşılıklı ateş ettik. Şafak sökmeye yakın ateş kesildi ben de kestim. Şafak sökerken ağacın yanından çıkıp düşman tarafına bakınca 11-12 tane yere yığılmış vaziyette cansız yatan düşman askerlerini gördüm. Benim de bacağıma bir kurşun isabet etti ve kurşun hala duruyor dedi.
2.olay: 1964 yılında PTT’de göreve başladığım Korkuteli kazasında kurtuluş savaşına katılan Müdürüm Yalvaçlı Hüseyin Avni Yöntem’in babası Abdülkadir Amca’dan dinledim. 30 ağustos zaferinden sonra düşmanı önümüze kattık. İzmir’e doğru gidiyoruz. En çok uşak ve İzmir’i ateşe verdiklerini gördüm. İzmir’e ilk giren birliklerin birindeydim. Bornova’da karşıma birden yunan askeri çıkıverdi. Hemen silahımı ateşledim fakat silahım tutukluk yaptı. Karşımdaki yunan askeri de o anda bana silahını doğrulturken birden yere yıkıldı. Meğer arkamda bir Türk askeri benim silahımın tutukluk yaptığını görünce tetiğe basmış ve yunan askerini orada öldürdü ve hayatımı kurtardı.
Bu cennet vatanı düşman işgalinden kurtararak Cumhuriyeti kuran Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve kahraman silah arkadaşları ile bu vatan için seve seve canlarını veren şehitlerimize, gazilerimize Allahtan rahmet dilerim. Mekanları cennet olsun. Türk milletine Allah o kara günleri bir daha yaşatmasın.