Uzun zamandır hasretini çektiğimiz “beyaz rahmet”, bereketiyle geldi ve bütün Anadolu coğrafyası müthiş bir kar yağışına sahne oldu. Çocukluk yıllarımızın kışı geri geldi.Şehirleri, köyleri tıpkı yorgan gibi örten, yolları kapayan, yüce dağları, bozkırları beyaza bürüyen kar ; susuzluktan çatlayan ve can çekişen topraklara ab-ı hayat oldu.O. karlı ve soğuk günlerde içimizi ısıtan, yüreğimizi ferahlatan görüntüler ilçemizin Demirbel (Çoru) Köyü’nden geldi.Köyün genç imamı Adem Eser, kar ve tipi nedeniyle kapanan yolda mahsur kalan yolculara çay ve bisküvi ikram ederken kameralara takıldı.Değil yürümenin, ayakta durabilmenin bile zor olduğu anlarda, karlara bata çıka elindeki termosla çay dağıtan Adem Eser, birden bire Türkiye’nin kahramanı oluverdi.Adem hocanın sergilediği hareketin bir “kahramanlık” olarak algılanması, bizlerin insanlıktan, yardımlaşma ve merhamet duygusundan ne kadar uzaklaştığımızı göstermesi bakımından utanç vericidir.Adem hoca bu davranışı ile bizlere bir “yüzleşme” ve “özeleştiri” yapma imkânı da sunmuştur.”Darda kalana yardım etmek”, bir kahramanlık değil, bir mecburiyettir aslında.İnsan olmanın, Müslüman olmanın gereğidir.Ama o kadar özümüzden kopmuş ve “bencil” olmuşuz ki, genç bir imamın yolda kalanlara yardım etmesi bile onu “milli kahraman” yapmaya yetmiştir.Ne acınası haldeyiz, değil mi? “Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın” düşüncesi, insanlık değerlerini yerle bir eden, insanı şeytanlaştıran bir tuzaktır.Adem Eser’in bu klas hareketi umarız bizlere insanlığımızı hatırlatır.Bu hafta köşemizi “sarıklı.kahramanlara” yani imamlara ayırmak istiyorum. İmam “önder, rehber, lider” anlamı taşıdığı gibi “cami hocası” anlamına da gelir.İslam toplumlarında imamların önemi ve değeri çok fazladır.Osmanlı Türk toplumunda imam , sadece din adamı değildir, mahallenin muhtarı, bekçisi, arabulucusu, öğretmenidir.Osmanlı’nın tarih sahnesinden çekildiği ve yurdun işgâle uğradığı dönemlerde başlayan kurtuluş hareketinin (Milli Mücadele’nin) ön saflarında imamlar yer alıyordu.Üstad Cemal Kutay’ın “Cumhuriyet’in Manevi Mimarları” dediği, Kadir Mısıroğlu’nun ise “Sarıklı Mücahidler” olarak isimlerdiği imamlar, (daha geniş bir ifadeyle “din adamları” demek gerekir) ülkemizin bağımsızlık savaşında önemli rol oynamıştır.Kahramanmaraş’ta Sütçü İmam, Afyonkarahisar’da İsmail Şükrü Çelikalay, Denizli’de Ahmet Hulusi Efendi olarak karşımıza çıkan imamlar, kimi zaman da Tarık Buğra’nın eşsiz romanında “Küçük Ağa” adıyla efsaneleşirler. Şuhut’un dini,sosyal ve kültürel hayatında din adamlarının (imamların) önemli bir yeri vardır.Ali Agâh Timurtaş, uzun yıllar boyu Şuhut Büyük Cami’de imamlık, hatiplik, Şuhudi Medresesi’nde müderrislik yapmış bir din adamıdır.Milli Mücadele yıllarında büyük hizmetlerde bulunmuş, kimi araştırmacılara göre (Musa Karadirek) Şuhut Müdafa-i Hukuk Cemiyeti’nde reislik yapmıştır.Büyük Taarruz öncesi Türk Ordusuna iaşe, giysi, silah temin edilmesi noktasında unutulmaz hizmetleri olmuştur. Ali Agâh Efendi’nin babası Hacı Bekir Efendi de imam, hatip ve müderristir.15 Mayıs 1919 günü İzmir’in Yunanlılarca işgâli üzerine aynı günün gecesi Sadaret’e protesto tegrafı çeken Şuhutluların içinde Hacı Bekir Efendi de vardır. İbrahim Şenbabaoğlu, (Müftü Efendi) İstanbul’da yüksek medrese eğitimi aldığı sırada 1. Dünya Savaşı patlak verince silâh altına alınmış, Irak cephesinde Cemal Paşa’nın maiyetinde bulunmuştur.Çeşitli cephelerde savaştıktan sonra hastalanarak Şuhut’a dönmüş, savaşın bitmesi üzerine kılıcını, silah ve üniformasını Askerlik Şubesi’ne teslim etmiştir.Daha sonra Milli Mücadele’ye iştirak ederek büyük yararlılıklar göstermiş,Kurtuluş Savaşı devam ederken Şuhut’ta ilkokul öğretmenliği yapmış, çocukları eğitimden yoksun bırakmamıştır.Cumhuriyetin ilânından sonra müderrislik, imamlık, ilkokul öğretmenliği ve müftülük görevinde bulunmuştur. İbrahim Şenbabaoğlu, Şuhut’un sosyal ve kültürel hayatı üzerinde derin etkiler bırakmış, ilçenin gelişmesi, tanıtılması ve gençlerin eğitilmesi konularında büyük emek sarfetmiştir. Milli Mücadele sırasında önemli hizmetleri olan imamlardan biri de Karlıklı Hacı Bekir Hocadır.Büyük Taarruz öncesinde Türk Ordusuna hizmet eden Hacı Bekir Hoca, ordunun Şuhut’tan Kocatepe’ye giderken geçeceği yolların tamiratında görev almış, askere iaşe, giysi ve silah toplamıştır.Hizmetlerine karşılık Atatürk kendisine Kocatepe’ye çekilen bayraģı ve sancağı hediye etmiştir.Daha sonra ise 1927 yılında orijinal Osmanlıca baskı NUTUK’u göndererek onurlandırmıştır. Balçıkhisarlı bir imam olan Ali Orhan (Ali Molla), Kurtuluş Savaşı’nda silah altına alınmış, büyük yararlılıklar göstermiştir.Maiyetinde görev yaptığı Garp Cephesi Kumandanı İsmet Paşa tarafından köyüne gönderilerek Türk Ordusuna arpa, buğday, un, giysi vs. temin etmekle görevlendirilmiştir. İplik Camisinin imamı Hacı Ziya (Bağadur), Şuhut’ta ilk Kuva-yı Milliye çetesini kurarak Kurtuluş Savaşı’na iştirak etmiş, etrafına topladığı gençlerI eğiterek milli direnişe destek vermiştir.Afyon Kuva-yı Milliyesine bağlı olarak hareket Hacı Ziya, gerçek anlamda bir efe idi. Dönemin tanıklarının anlattığına göre; cesur bir insan olan Hacı Ziya, Afyon’un işgâli üzerine Şuhut’ta çetesini kurarak silahlı mücadeleye başlamış, emrindeki gençler bir süre sonra düzenli orduya katılmıştır.Bir çok yönüyle “Sütçü İmam”a benzeyen Hacı Ziya, cephe gerisinde bozgunculuk çıkarmak isteyen, Yunan ordusuna istihbarat taşıyan,sahipsiz ailelere eziyet eden hainlere göz açtırmamıştır. Savaş yıllarında cephede ve cephe gerisinde büyük hizmetleri olan imamlardan bazılarının isimleri şöyledir;İsalı Köyü’nden İbrahim Kayapınar (İbrahim Hoca), Arızlı Köyü’nden Ali Coşkun (Ali Molla), Oynağan Köyü’nden İsmail Özkara (Hatip Hoca). Cumhuriyetin ilanından sonra da imamların toplum üzerindeki etkisi ve hizmetleri devam etmiştir.Dönemin şartlarının getirdiği sıkıntılara karşılık topluma faydalı olabilmek için gayret gösteren imamlar, dini hizmetlerin yanısıra sosyal çalışmalara ve projelere destek vermişlerdir.İplik Camii İmamı Hacı Ziya (Bağadur) harf inkılabında latin alfabesinin halka öğretilmesi için açılan kurslarda aktif görev almıştır.Halk arasında “Emdik Hoca” olarak tanınan Abdullah Çağlar (Fikret, Hikmet ve Servet Çağlar’ın dedesi) aslen Anayurt Köyümüzden bir imamdır.Daha sonra öğretmen okulunu bitirerek öğretmenlikle imamlığı birlikte sürdürmüştür.”Emdik Hoca”, Şuhut’ta görev yaptıģı yıllarda Belediye tarafından satışına karar verilen bir bataklık satın alır. Bataklığın sınırları Yeni Cami’nin dibinden başlayarak Altıgöz Köprüsü’nün yanına kadar uzanmaktadır.Toplam 30 bin m2 olan bu bataklık, Vakıf hamamının ve cami tuvaletlerinin atıksularıyla çarşıdan gelen pis sulardan beslenerek ortaya çıkmıştır.Ayrıca Kali Çayı’nın sık sık taşan suları da bataklığa akmaktadır.”Emdik Hoca”, kimsenin ilgilenmediği hatta burun kıvırdığı bu bataklığı 8-10 yıl içinde kurutmayı başarır.At arabasıyla binlerce defa toprak taşıyarak bataklığı verimli bir tarla haline dönüştürür.Buraya güzel bir çiftlik yaptıran Emdik Hoca, tarlada çeşit çeşit meyve ağacı yetiştirir. Bahçedeki armut ağaçlarının lezzeti ve şöhreti bütün Şuhut’ta duyulur.Ne var ki yeni imar planıyla bu büyük arazinin içinden paralel iki cadde, bir de. sokak açılır.Bir bölümü Kaymakamlık lojmanı yapılmak üzere istimlâk edilir.Diğer bir bölümüne ise Kars’tan Şuhut’a iskân edilen aileler yerleştirilir.Netice itibariyle Emdik Hoca’nın bataklıktan vahaya dönüştürdüğü arazide günümüzde modern apartmanlar yükseliyor.Yazımızı Adem Eser hocadan açtık, yine onunla kapatalım.Yardımlaşmanın ve samimiyetin en güzel örneğini veren hocamız ülke çapında ses getiren bir eyleme imza atarak gönülleri fethetti.Keşke kar ve tipinin ortalığı felç ettiği o gece, sadece Adem hoca değil, yüz binlerce, hatta milyonlarca insan ellerinde sıcak çayla, yiyecekle yolda kalmışlara yardım etseydi.İşte o an imtihanların en büyüğünü kazanmış olurduk.Bize insanlığı, fedakârlığı ve yardımlaşmayı hatırlattığın için sana minnettarız.