Şuhut Anayurt Gazetesi

USTAHASANOĞLU yazdı…

USTAHASANOĞLU yazdı…
246 views
31 Temmuz 2023 - 1:14

“SAVAŞ KAYBETMİŞ KOMUTAN’A ÖĞÜTLER ⚫ CEVAP BEKLEYEN SORULAR”

Zafer kazanmış komutanların adı hiç unutulmaz. Aradan asırlar geçer, devirler değişir lakin o muzaffer komutanların isimleri tarihin tozlu sayfalarında pırıl pırıl parlamaya devam eder.
Peki, savaş meydanından yenik ayrılmış, ordusu perişan olmuş komutanların durumunu hiç merak ettiniz mi?
Eski çağlardan günümüze kadar savaş tarihini incelediğimizde, mağlup olmuş komutanlara hem maddi hem de manevi cezalar verildiğini, isimlerinin lekelendiğini, itibarlarının kalmadığını görüyoruz.
Geçmişteki örneklere göre, kellesi vurulan, boğdurulan, kurşuna dizilen komutanlara verilen en hafif ceza ; bir daha çıkmamak üzere zindana atılmak veya sürgün edilmek.
Savaş kaybetmeyi bir yana bırakın, savaş alanında disiplinsizlik yapmak veya verilen emri yerine getirememek bile, büyük bir kusur olarak kabul ediliyor. Bu nedenle kimi zaman trajik olaylar da yaşanabiliyor. Büyük Taarruz sırasında Yarbay Reşat beyin, ele geçirmesi emredilen tepeyi vaktinde alamayınca intihar ederek canına kıyması, örneğinde olduğu gibi, bazen komutan kendi cezasını kendi veriyor.
Yani “kaybetmenin” bahanesi yok!
“Kaybetmek”, “yenilmek” insan fıtratına ağır gelen, son derece incitici bir durumdur. Bu yüzden kimse kaybetmeyi de sevmez, kaybedeni de…
Sözü nereye getireceğimi anladığınızı tahmin ediyorum. Türkçemize “on cephede yara alsam da mücadeleden vazgeçmem” deyimini kazandıran Kemal Kılıçdaroğlu, tıpkı Bahçeli gibi, Türk siyasetini tıkamaya devam ediyor. “Bahçeli nereden çıktı?” demeyin, her iki lider de iktidarın değirmenine su taşımakla meşgul.
Savaşta yenildiğini bir türlü kabullenemeyen Kemal Kılıçdaroğlu, İkinci Dünya Savaşı sırasında sakladıkları ormanda yıllar sonra tesadüfen bulunan firari Japon askerleri gibi, “savaşın hala sürdüğünü” sanıyor.
Oysa mücadele (seçim), 28 Mayıs Pazar akşamı yenilgiyle sona erdi.
Kurulduğu günden bu yana en kötü dönemini yaşayan, ekonomik krizle, depremle, mülteci sorunuyla sarsılmış bir iktidarı yıkamayan adam, “on yara alsam da savaşmaya devam” diyorsa, onda kötü niyet ararım. Ve sorarım ” senin amacın seçim kazanmak mı, yoksa iktidara can suyu olmak mı?” diye…
“Madem kendini Cumhurbaşkanlığına layık görüyorsun, 2014 ve 2018 seçimlerinde niye aday olmadın?”
“Kendi yaptırdığın anketlerde Mansur Yavaş ve Ekrem İmamoğlu senden en az 10-15 puan önde olduğu halde, niye onları aday yapmamayı tercih ettin?”
“Altılı Masanın İYİ Parti hariç diğer dört üyesine siyasi rüşvet vererek kendini aday yaptırmanın sözlükteki karşılığı nedir? Sinsilik mi, kurnazlık mı, ihanet mi?”
“Kamuoyunda. Zafer Partisi ile yaptığın gizli protokolün bir benzerini Hadep ile de yaptığına dair kuşkular var. Bu konuda Türk Milletini ne zaman aydınlatmayı düşünüyorsunuz?”
“Şu an istifa etmemenizin özel bir nedeni var mı? Demokratik ülkelerde seçim kaybeden her liderin yaptığı gibi, seçmenlerden özür dileyip niye istifa etmiyorsunuz?”
“Recep Tayyip Erdoğan’ın karşısında görmek istediği tek rakibin siz olduğunu bildiğiniz halde, hangi mantıkla ve hangi niyetle aday oldunuz?”
“Aday olduğunuz taktirde Recep Tayyip Erdoğan’ın seçimi kazanacağını yüzünüze haykıran Meral Akşener’i masadan kalkmak zorunda bıraktınız. Hatta bırakın kalkmayı, kovmaktan beter ettiniz. Bu krizde İYİ Parti en az yüzde 4 oy kaybetti. Bu yüzde 4 kayıp da size seçimi kaybettirdi. Bütün bunların ışığında Meral Akşener’den özür diledimiz mi? ”
” Genel Başkanlığı bırakmak için daha kaç seçim kaybetmeyi düşünüyorsunuz? Aldığınız yüzde 48 oyun sizi beğenenlerin değil de Türkiye’nin geleceğinden ve yönetilme tarzından endişe duyan insanların tepki oyu olduğunu biliyor musunuz?”
“Yıllardır Recep Tayyip Erdoğan’a” Tek Adamlık” suçlaması yapan biri olarak, aynanın karşısına geçip kendinizle hesaplaşmayı düşünüyor musunuz? “Tek adamlığa karşısınız” ama yaptığımız hemen herşey “tek adamlık” eseri şeyler. Örneğin, Bolu’nun sevilen Belediye Başkanı Tanju Özcan’ı niye ihraç ettiniz? ”
“Kendinizi Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün makamına layık görüyor musunuz?”
Yazımızı Cahit Sıtkı’nın unutulmaz dizeleriyle bitirelim :
“Haydi Abbas, vakit tamam.
Akşam, diyordun, işte oldu akşam,