Şuhut Anayurt Gazetesi

YÜRÜYELİM ARKADAŞLAR

YÜRÜYELİM ARKADAŞLAR
308 views
21 Mayıs 2023 - 15:37

Samsun’dan Havza’ya giderken yolda otomobilleri bozuldu.İşi uzundu, orada beklemek gereksizdi. “Madem öyle yakındaki bir köye kadar yürüyelim, oradan bir araba bulup yola devam ederiz” dediler. Yürürken aklına önceden öğrendiği bir marş geldi, onu mırıldanmaya başladı. Yanındakilere “haydi, siz de eşlik edin!” dedi. Fakat bu marşı pek bilen yoktu, o söyledikçe tekrar edip eşlik edebildiler. Bir süre sonra Anadolu’ya geliş amacı epey farklı olan bu koronun ağzından ileride umudun ve gençliğin simgesi olacak dizeler dökülmeye başladı:
Dağ başını duman almış,
Gümüş dere durmaz akar.
Güneş ufuktan şimdi doğar,
Yürüyelim arkadaşlar!
Bir 19 Mayıs’ı daha geride bıraktık. Bu vesileyle sıkça dinlediğimiz ve coşkuyla söylediğimiz, belleklerimize “Dağ başını duman almış” ya da “Gençlik Marşı” olarak kazınan bu marşın hayli ilginç bir öyküsü var. Öykü II. Meşrutiyet yıllarına kadar uzanırken, baş kahramanı ise Selim Sırrı (Tarcan) Beyolarak karşımıza çıkıyor. Galatasaray Lisesi ve Mühendishane-i Berri Hümayun’u bitiren Selim Sırrı Bey spora ve spor yayıncılığına meraklı bir insan olarak, Osmanlı’nın da olimpiyat oyunlarında yer alması için çalışmalar yürüttü. Bu konuda bir Milli Olimpiyat Komitesi’nin kurulması için öncülük etti ve 28 Mayıs 1909’da da Berlin’de yapılan Uluslararası Olimpiyat Komitesi toplantılarına katıldı. Aynı yıl İsveç Kraliyet Beden Eğitimi ve Jimnastik Akademisi’ne başlayan Selim Sırrı Bey, 1911 yılına kadar kaldığı bu ülkenin folkloruyla da ilgilendi ve kimi İsveç şarkılarının notalarını yanında getirdi.
Bunların içinde çok beğendiği bir FelixKörling bestesi olan “Tre TrallandeJamtör” (Jamtland’lı Üç Şarkıcı Kız) adlı şarkının notaları üzerine şair Ali Ulvi (Elöve) Bey’den bir Türkçe söz yazmasını rica etti. İşte bugün sözlerini hepimizin bildiği ve büyük coşkuyla eşlik ettiği marş, Ali Ulvi Bey’in dizeleriyle ortaya çıkmış oldu. İlk kez Ali Ulvi Bey’in görev yaptığı İstanbul Erkek Öğretmen Okulu’nda söylenen marş, okul dışındailk olarak 1916 yılının baharında yine İstanbul Erkek Öğretmen Okulu öğrencilerinin Kadıköy İttihatspor Çayırı’nda (bugünkü Fenerbahçe Stadı) Selim Sırrı Tarcan’ın nezaretinde yapmış oldukları Beden Eğitimi gösterileri sırasında seslendirildi.Bundan sonra ağızdan ağıza hızla yayılan marşı öğrenen Mustafa Kemal Paşa’nında 16 Mayıs 1919’da Samsun’a doğru hareket eden Bandırma Vapuru’ndaki yolculuğu esnasında bu marşı sık sık tekrarladığı duyuldu. Kurtuluş Savaşı’nın zor günlerinde umutları diri tutmak sık sık tekrarlanan bu marş, Cumhuriyetten sonra ise gençliğe mal edildi ve 20 Haziran 1938’de çıkan kanunla kabul edilen 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı ile bu bayramın marşı kimliğini kazandı. Gençlik Marşı için Mustafa Kemal şöyle demiştir: “Anadolu’nun dağ başlarını, tekerleklerine çuval doldurduğumuz kırık-dökük otomobillerle aşarken bu marşı, yanımda bulunanlara söylemeyi adet edinmiştim”.
Mustafa Kemal Paşa’nın Samsun-Havza arası yolculuğunun tanıklarından olan Milli Mücadele kahramanlarımızdan Kazım Özalp ise yazının başında bahsettiğimiz anıya ilişkin şunları söylüyor:
“…Sonunda, yarım saat ilerideki köye gidip, oradan araba bulmayı kararlaştırdık. Hep beraber yola çıktık. Mustafa Kemal Paşa dedi ki:
-Size, yorulmamanız için bir çare önereceğim. Dağ başını duman almış marşını biliyor musunuz?
İtiraf edeyim ki orada olanlardan hiçbirimiz bu marşı bilmiyorduk. Bunun üzerine kendi gür ve dinç sesiyle, notasını da tekrarlayarak başladı. Kendisinden ilk defa, bu marşı Havza yolunda dinledim. 19 Mayıs 1919’da yanında olan mutlulardan biriyim. Rahat rahat söyleyebilirim ki, Mustafa Kemal Paşa, milli mücadeleye başladığının ilk marşını burada söylemiştir. Daha sonra Ankara Halkevi’nde, Gaziantep gecesinde, bir daha bu marşı söyletir ve söylerken gördüm “Bu ağaçlar güzel kuşlar, Yürüyelim arkadaşlar…” derken yeni bir yola çıkmak hazırlığının heyecanını duyardı. Neden bu marşı bu kadar severdi? Doğa güzelliklerini tekrarladığı, o dönemde pek az görülen öz Türkçe olduğu, içinde geleceği ilgilendiren kelimeler ve amaçlar çok olduğu için mi bilmiyorum. Belki bütün bunların hepsi vardı. Çünkü O, doğanın güzelliğine, heyecanına, geleceğe aşık bir adamdı.”
Açıkça söylemeliyim ki merhum Özalp’in bu sözleri içinde bende en çok etki bırakanı, en son söylediği oldu:“Geleceğe aşık olmak…”
Evet, Atatürk’ü bugüne kadar birçok unvanla, birçok sıfat ve nitelikle anmış insanlarız ama belki de onun başarısının en büyük sırrı burada, “geleceğe âşık olmakta” yatıyor. Çünkü geleceğe âşık olan insanlar, yolun uzunluğundan, yolda başına geleceklerden yakınmadan yürüyen, her ne olumsuzlukla karşı karşıya kalsın umudunu yitirmeyenlerdir. Kuşkusuz Atatürk dehayatının her döneminde böyle bir insandı. Eğer bugün ülkemizi Cumhuriyet’in 100. Yılında umut dolu, mutlu ve refah içinde bir ülke haline getirmek istiyorsak yolun uzunluğuna aldırmadan, yolda ortaya çıkan-çıkacak sorunlardan yakınmadan yürümeye devam etmeli, ne iş yapıyorsak yapalım, bize hangi vazife düşerse düşsünülkemizin geleceğine aşık bireyler olarak eksiksiz yerine getirmeliyiz. Bunun için belki de parola, aslında Gençlik Marşı’nın pek de söylemediğimizüçüncü kıtasında yatıyor:
Her geceyi güneş boğar,
Ülkemizin günü doğar.
Yol uzun da olsa ne var?
Yürüyelim arkadaşlar!