Şuhut Anayurt Gazetesi

Ömer Çınar : Çoçukluğumun Şuhut Çarşısı

Ömer Çınar : Çoçukluğumun Şuhut Çarşısı
490 views
05 Ekim 2022 - 13:41

İnsan sosyal bir varlıktır. Yalnız ve diğer insanlardan uzakta, tek başına yaşıyamaz. Bu yüzden “yalnızlık Allah’a mahsustur” derler. İnsanlar yaratılışı gereği toplu halde yaşamak, diğer insanlarla irtibat ve iletişim halinde olmak yani sosyalleşmek mecburiyetindedir. O nedenle ilk önce köyler, sonra kasaba ve şehirler kurulmuştur.Bir insanın bütün ihtiyaçlarını tek başına karşılaması mümkün olmadığından herkes bir meslek,bir beceri öğrenmiş, böylece “cemiyet” dediğimiz medeni topluluklar doğmuş ve insanlık ilerlemiştir.Selçuklu ve Osmanlıda bir kasaba kurulurken iki şey şart koşulurdu: Cuma namazının kılınması ve muayyen bir gün pazarının kurulması .Bu şartları yerine getiren bir belde, devlet tarafından bir kasaba veya şehir olarak kabul edilir, oraya kadı atanır ve mühür verilerek tescil edilirdi.Yani, “çarşıdan” önce “pazar” kavramı vardı. İnsanlar, , civar köylerde ve merkezde üretilen ürünlerin satıldığı ve haftada bir gün kurulan “pazara” gelerek alışveriş yaparlardı.İlerleyen zamanlarda ihtiyaçlar artmaya başladı ve haftada bir gün pazar yetersiz kaldı. Bunun üzerine “çarşı” adı verilen, esnafların toplu olarak yer aldığı ve hergün hizmet verdiği dükkanlar oluşturuldu.”Çarşı – pazar” ifadesi bile insanı heyecanlandırmaya yeter de artar. İhtiyaçları karşılamak, alışveriş yapmak, arkadaşları ziyaret etmek, etraftan havadis (haber) almak ve kafayı dağıtmak için mutlaka çarşıya çıkarız.Çocukluk ve gençlik çağlarımda yani 1940’lı 50’li yıllarda Şuhut Çarşısı, bugünkü çarşımızın dörtte biri kadardı. Çarşı: Bursalıların evden ve Tekel binasından başlar, Hükümet Konağı ve eski Belediye Binasında sona ererdi. Günümüzde Gençlik Caddesi olan yerde evler bulunuyordu. Bu cadde 1970’lerde yani 50 sene önce açıldı.Hükümet Konağı ile Büyük Cami’nin arasında 8 tane müstakil bina vardı. Bunların hepsi istimlak edilerek yıkıldı ve boşalan yerler Hükümet Binasının bahçesiyle Büyük Caminin avlusuna ilave edildi.Büyük Caminin karşısındaki meydanda büyük çınar ağaçları ve asma üzüm bağı vardı. Bundan olsa gerek meydana “ASMA ALTI” “ismi verilmişti. Asma altında ekseri manav dükkanları olurdu. Bunların en büyüğü Kelhacıoğlu Ahmet amcaya aitti. (Şimdiki manav Dömmezdemir’lerin dedesi) Ahmet amca gerçekten iyi bir manavdı, taze, ve kaliteli ürün satardı.Her meslek ve esnaf grubu, çarşının belirli sokaklarında bir arada hizmet verirdi. Mesela kasap esnafı, “Kasaplar İçi” adı verilen (bugünkü Caberoğlu’nun Taş Mağazası ile Saçaklıların un dükkanının bulunduğu sokak) yerde sıralanmıştı.Kunduracı, kavaf ve çarıkçılar, Asmaaltı’nda manavların karşısında yer alıyordu.Çarşının ağırlık merkezi İplik Cami civarı ile Asmaaltı arasıydı. Bilhassa “Uzun Çarşı” da denilen Hükümet Caddesi’nde , Şuhut’un önde gelen esnaflarının dükkan ve mağazaları bulunurdu. Bakkallar, sayısı en fazla olan esnaf grubu idi. İlçemiz sosyal hayatında önemli yere sahip olan kahvehanelerin en meşhurları “Orta Kahve”, “Aşçının Kahve”, “Kamberoğlu” ve “Gök Osmanoğlu” kahveleri idi.Lokantalara gelince, bugünkü semt pazarına yakın yerde “Aşçı Veli” ve “Bülbül’ün” lokantaları en tanınmış olanlarıydı. Yemeklerine doyum olmazdı.Hükümet Konağı ile Belediye Binası karşı karşıya idi. İki hizmet binası arasındaki boş alan ise Şuhut’un “Cumhuriyet Meydanı” idi ve bütün bayram törenleri burada kutlanırdı.Eski Hükümet Konağımız Osmanlı’nın son döneminde, 1895 yılında ermeni ustalara yaptırılmıştır. Sonradan yangın geçirince bir müddet kullanılamamış, nihayet 1913 veya 14’de yapılan tamirat sonrası açılarak sadece o dönem değil, Cumhuriyet döneminde bile uzun seneler hizmet vermiştir.
Hükümet Konağının karşısında yer alan eski Belediye Binası ise (şimdi Bızıkçıların, Umut Eroğlu’nun dükkanlarının olduğu iki katlı binanın olduğu yerde idi) 1920’lerde belediye başkanı olan OSMAN AYDIN tarafından şahsi parası ile yaptırılmıştır.Büyüklerimizden işittiğimize göre, devrin en zenginlerinden olan Osman Aydın, Şuhut’ta belediye binası olmadığından bu eksikliği kemdi gidererek yaptırdığı binayı halkımıza hediye etmiştir.Cumhuriyet meydanı, ilçemizin kalbi gibiydi. Bilhassa Cumhuriyet Bayramında gece fener alayından sonra halk buraya toplanırdı.Şuhut Belediyesi her bayram Sinanpaşa’nın Mahmarı Köyü’nden “KÖR DERYA” namıyla tanınmış olan davulcu – zurnacıyı ilçemize getirterek bayrama renk katardı. Kör Derya, vefat edinceye kadar her bayram Şuhut’a gelmiştir.Bayram geceleri belediye zabıta memurları gece havai fişek gösterisi yapardı. Şuhut’un köylerinden gelerek Cumhuriyet Meydanı’nda kaşıkla oyun oynayanlara zabıta yazılı bir pusula verirdi. En az bir saat kaşıkla oyun oynayan bu kişiler ya Aşçı Veli’ nin ya da Bülbül’ün lokantadan bedava fasulye-pilav yeme hakkı kazanmış olurdu. Bunların hesabını belediye öderdi.O dönemki bakkallarda katrandan çiviye, şekerden yağa, ağdadan pekmeze, helvaya kadar herşey satılırdı.

Pekmezi Sarılar imal ederdi. Sarılar’ın dükkanın iç kısmında bulunan kapalı alanda pekmez üretilirdi Sarılar, Denizli’nin Çal Kazası’ndan aldıkları lezzetli üzümden kış aylarına doğru pekmez ve sirke imal ederek Şuhut ve köylerine satardı.Şuhut pazarının kurulduğu Cumartesi günleri çevre köylerden gelen vatandaşlar Sarılar’ın bakkal dükkanından tahin, pekmez, kestirme veya helva alır, dükkanın arka tarafındaki hasır serili bahçeye geçerek yanlarında getirdikleri yufkalarla birlikte yerlerdi.Şuhut esnafı içinde akide şekeri ve dizili şekerleri Tütürlu ve Nurettin Soysal imal eder ve satarlardı. İlçemizde “helva” deyince akla İĞDİŞLER (İYİDİŞLER) gelirdi. Büyük Cami’nin avluya giriş kapısının olduğu yerde İğdişlerin dükkanı vardı. Tahin helvası, susamlı kıtır helva, sıcak helva ve leblebili helvaların tadına doyum olmazdı.Esnaf ve sanatkarlara gelince, demirciler ve arabacıları Çayır Caddesinde Abdal Dedesi Türbesi’nin olduğu yerde faaliyet gösterirdi. Buraya “Demirciler Çarşisı” denirdi. Minibüscüler Birliği şimdiki olduğu yerde idi. Kamyoncular Birliği ve PTT, Hükümet Konağı ile Büyük Cami arasındaki sıralı binalarda hizmet vermekteydi.O yıllarda ne hastanemiz ne de eczanemiz vardı. Eczane işlerini, Şuhut’un ilçe olduktan sonraki ilk Hükümet Tabibi olan Dr. Ahmet Nurettin Turan yerine getirirdi. Sandıklı’lı olan Dr. Ahnet Nurettin beyin ecza dolabı (kabini) şimdiki Gözde Pide Salonunun olduğu yerde idi. Ecza dolabında kalfa olarak o yıllarda ortaokul öğrencisi olan rahmetli İbrahim Doğan (sonradan Tapu Kadastro Müdürü oldu) çalışırdı.
Saraçlar: Veli Çatyol, Çinioğlu. Tahiroğlu.Bunlar Kasaplar içinde hizmet verirlerdi. Kalaycılar ve nalbantlar, şimdiki semt pazarının olduğu yerde yoğunlaşmışlardı.
Şuhut Pazarına gelmek isteyen uzak köyler, cuma günü yola çıkar akşama doğru ilçeye gelip herhangi bir handa yatarlardı. Karaadilli, İnli. Arızlı, Oynağan, Çoru (Demirbel) Karacaören, Bozan gibi uzak köylerde yaşıyanlar. at arabaları ile bir gün önceden Şuhut’a gelerek Setrelinin Hanı, Caberoğlu Hancı Çavuş’un Hanı, Macaroğlu Hanı ve Efe Köylülerin Handa konaklardı.Yakın köylerden gelenler de binitlerini (at, merkep) beş kuruş karşılığında çarşıya yakın olan DUDU NİNE ve BÖLÜK NİNE ‘nin evinin avlusuna kapatırlardı.
YAĞHANELER: Çarşı ağzında sıralanmış halde yağhaneler vardı. Bütün Şuhut ve köyleri yemeklik yağ ihtiyacını haşhaştan karşılardı. Küspesi de kaymağı kalın olsun, diye mandaya yedirilirdi. O yıllarda her evde bir manda bulunurdu. Kaymak, tabaklarda dükkan vitrinlerinde satılırdı. Sabah 10 ‘da kaymak biterdi. Şimdi Afyon veya Bolvadin kaymağı meşhur olsa da Şuhut’ un kaymağı onlardan üstün ve lezzetli idi. Çünkü Şuhut onlara göre daha yüksek rakımda (denizden yükseklik) olduğundan havası temiz. oksijeni bol, envai çeşit bitkinin yetiştiği bir yerdir. Dolayısıyla mandalarımızın sütü de enfesti.Şuhut’ta o yıllarda iki inek sığırı (Yalı ve Hisar), bir manda ve bir dana sığırı sürüsü toplanır, yayılmaya giderdi.Aklımın erdiği kadarıyla 1940’lı yıllardan 1970’lere kadar Şuhut’ta kadınlar alışveriş için çarşıya çıkamadı. Yani hanımların çarşıya çıkması yasaktı.Şuhut çarşısında yumurtacılık yapan iki dükkan vardı. Abbas Yaylalı ve Saçaklılar hem yumurta ticareti, hem de yün yapağı, yün çorap eskisi, yün çuval eskisi, heybe eskisi vb. alımı yapar ve toptan satarlardı.Eskiden ayçiçek ve margarin yağları bilinmezdi. Haşhaş yağı büyük tavalarda yakılmak suretiyle rafine edilirdi.70 – 80 sene önce küçük çaplı alışverişler, genellikle nakit para yerine yumurta ile yapılırdı. Yani yumurta çok kıymetli bir alışveriş aracıydı.Eşi ve oğulları kırda çalıştığı için çarşıya giremeyen kadınlar, biriktirdikleri yumurtaları tanıdıkları vasıtasıyla çarşıya yollar, ihtiyacı ne ise (kibrit, sabun, kil, gazyağı, şeker vb.) aldırırdı. Kadınlar 1970’li yıllardan itibaren Şuhut çarşısına girmeye başladılar. Eskiden hazır giyim olmadığı için manifaturacılık ve terzilik ön planda idi. Şuhut’un önde gelen aileleri çiftçilik ve hayvancılığın yanında mutlaka bir ticaretle (manifatura ve bakkaliye) meşgul olurlardı. Teraziler ise çarşının muhtelif yerlerinde dağınık olarak faaliyet gösterirdi.
ŞUHUT’TA PAZAR YERLERİ :
HAYVAN PAZARI : Eskiden Hisar”ın eteğinde kurulurdu. Sonra stadyumun olduğu yerde, nihayet şimdiki yerinde kurulmaya başlandı.
ZAHİRE (DENE) PAZARI: Hamam ile Atatürk Parkı arasındaki meydanda kurulurdu.
SEBZE PAZARI: Hükümet Meydanı (Cumhuriyet Meydanı) ile semt pazarı arasında kurulurdu.
KUMAŞ – BASMA VE HAZIR GİYİM PAZARI: Zafer Yolu İlkokulu’nun yanında Caberoğlu Hanı’nın arkasında kurulurdu.
Çocukluğumun ve gençliğimin Şuhut çarşısında ismini zikretmem gereken yüzlerce isim var.Bunları yazmaya sayfalar yetmez. Ama çarşımızın temel direği olmuş insanlardan, ailelerden, sülalelerden mutlaka bahsetmemiz gerekir. Bu insanlar ıuzun yıllar boyunca halkımızın ihtiyaçlarını karşılamışŞuhutluların yemeğine aşına, yuva kurmasına, ev yaptırmasına, eşya düzmesine, hayvanına, tarlasına, giyim kuşamına varıncaya kadar herşeyinde izi ve emeği olan bu insanlar, dürüstlükleri ile nam salmıştır.Hacı Nebiler, Hocaoğlugil, Hacı Babalar (Şenbabalar), Hacı Veliler, Araslar, Sarılar, Topal Musalar, Bursalılar, Eroğlu, Camcılar, Balçıkhisar ‘lı Adil Orhan ve Hacı Ömer Şen, Çetetler, Özençler, Kuraylar, Saçaklılar, Abbaslar, Tobiler (Çiftçiler), Kasap Aliler, Kuleler, Karahanlar, Oynağanlı, Kasalaklar, Çınarlar.Köribanlar. Caferler.Mühsürler, Caberler, Ağzıkaralılar (Öncül), Kırdeliler,Kılınçkayalar, Uluçaylar ve niceleri, Şuhut Çarşısının unutulmaz simaları olmuştur.Şuhut Çarşısı ve pazarının alışverişi kuvvetli ve bereketlidir. Aynı zamanda Şuhut esnafı sözünün eri ve dürüsttür. Piyasalarda Şuhut esnafı ve tüccarı el üstünde tutulur.Tüccar terzi olan kardeşim Mehmet Çınar bundan yıllar evvel takım elbise almak için Eskişehir’e gider.Amcamızın oğlu rahmetli Yalçın Çınar’ın teknik danışman olarak çalıştığı SARAR GİYİM Fabrikasına varır. Yalçın Çınar, aynı zamanda Cemalettin Sarar’ın iyi dostudur. Kardeşim ürünleri incelerken içeriye Sarar Firması’nın kurucusu Hacı Hafız Abdurrahman Sarar (Cemalettin. Celalettin ve Selahattin Sarar’ın babaları) girer. Kardeşime “nereli olduğunu” sorar.
Kardeşim “Şuhutluyum” deyince, Hacı Hafız Abdurrahman Sarar konuşmaya başlar
“Oraya Şuhut yerine KASABA derler. Ben bu servetin sermayesini kasaba pazarından kazandım. Senelerce sizin pazarınızda manifatura ve bilhassa hazır elbise satarak çok para kazandım. Sizin insanlarınızın kazancı helal olduğundan parası da bereketlidir.”
Hacı Hafız elemanlarına dönerek : “Bu çocuk ne isterse verin ama karsız, maliyetine verin.” demiş. Geçmiş zaman olur ki hayali cihan değer.