“Milli Görüş’ün” efsanevi lideri rahmetli Necmettin Erbakan’ın beğendiğim bir sözü vardır;”Herşey hayâlle başlar, bunun temelinde inanç yatar.İnanırsanız başarırsınız “..Bu anlamlı sözü hayatın her safhasında; ticarette, siyasette, eğitimde hatta aile hayatında motivasyon unsuru olarak kullanabilirsiniz. Bir insan, hayâl gücünü, inancını ve dolayısıyla heyecanını kaybetmişse, onun ölüden bir farkı kalmamış, demektir.
Osman Gazi rüyasında Şeyh Edebali’nin koynundan doğan ayın kendi koynuna girdiğini, göbeğinden çıkan bir ağacın dünyayı kapladığını görmüştü. Bu rüya, Osman Gazi’nin hayâli haline gelmiş, nihayet inanca dönüşerek bir cihan devletinin doğuşuna vesile olmuştur.
Fatih, kendinden önce nice padişahların, kralların almak isteyip de alamadığı İstanbul’u fethe karar verdiğinde henüz ćocuk yaşlardaydı.Bu hayâlle büyüyen Fatih 21 yaşında iken “Konstanstiniyye’yi ” İstanbul yapmayı başardı.
Bilim adamları yola “hayâl ” ederek çıkmış, uzun çalışmalardan sonra insan hayatını kolaylaştıran nice yeniliğin, buluşun, cihazın mucidi olmayı başarmışlardır. “Uzay’a yolculuk” da bir hayâl değil miydi?
Cumhuriyet hükümetlerinde en uzun süre bakanlık yapanların başında gelen Prof.Dr.Veysel Eroğlu’nun henüz ilkokul öğrencisi iken Kali Çayı’nın kenarında kendi buluşu basit aletlerle deneyler yaptığını çocukluk arkadaşlarından dinlemiştim.Hidayet Şartepe ve rahmetli Mehmet Emin Sarıtepe, Veysel beyin o zamanlar (1950’li yıllar) sudan enerji üretmeye çalıştığını, su değirmen türü bir düzenek kurarak akıntıya karşı tuttuğunu ve düzeneğin çalıştırdığını anlatmışlardı.Veysel bey gün geldi sadece Şuhut’u değil bütün Türkiye’yi barajlarla donattı.
Sanırım konuyu nereye bağlayacağımı tahmin ettiniz. Okumakta olduğunuz yazının başlığı tamamen bir hayâlden ibaret. Böyle bir festival yok.Ama biz üç yıldır “festival” konusunu devamlı işliyor ve gündeme getirmeye çalışıyoruz ki “kamuoyuna mâl olsun
“Mustafa Kemal Paşa’nın “Büyük Taarruz’u” başlatmak ve yönetmek üzere Şuhut’a geldiği tarih olan “25 Ağustos”, yaklaşık 20 yıldır ilçemizin sosyal ve kültürel hayatında büyük değişikliklere neden oldu.Fazla tanınmayan, adı söylendiğinde, duyanların böyle ” böyle bir ilçe var mı gerçekten ?” diye hayret ettikleri Şuhut, günümüzün popüler yerlerinden biri haline geldiyse bunda Prof.Dr. Veysel Eroğlu ve dönemin Afyonkarahisar Valisi Muzaffer Dilek’in payı büyüktür. Muzaffer Dilek, Kurtuluş Savaşı gazisi olan babasından, 1922’de Büyük Taarruz’a katılmak üzere Şuhut’a geldiğini, burada bir gece kaldıktan sonra Kocatepe’ye çıktığını, Mustafa Kemal’in hücum emriyle birlikte Yunan işgal kuvvetlerine taarruz ettiğini defalarca dinlemiş bir insan olarak bu toprakların önemini biliyordu.Kader onu Afyon’a Vali yapınca ilk işi babasının askerlik yaptığı yerleri gezmek ve anlattığı mekanları görmek oldu.İyi de oldu.Prof.Dr. Veysel Eroğlu’nun ve Vali Muzaffer Dilek’in gayretleri ile Hacı Veli Konağı yıkılmaktan kurtuldu ve restore edildi. Şuhut’tan Kocatepe’ye Zaferyolu yürüyüşü başlatılarak Mehmetçiğin cepheye gidişi ölümsüzleştirildi. Prof.Dr. Veysel Eroğlu’nun ve Muzaffer Dilek’in “hayâli ” yıllar sonra gerçek oldu ve “Şuhut ” sadece Türkiye’ye değil bütün dünyaya adını duyurmayı başardı.Benzeri bir hikayeyi önceki Valimiz Gökmen Çiçek de yaşadık. Gökmen bey, “Ayazini’ni” çok kısa bir sürede ülkemizin gözbebeģi haline getirdi.
Demek ki herşeyin başı “önce hayâl etmek”, sonra da “inanmak”.Bunları yapınca Allah da karşılığını veriyor. Şuhut’ta 25 Ağustos gününü içine alacak şekilde en az üç gün sürecek bir festivalin ( ister şenlik deyin, ister etkinlik ) ilçemizin tanıtımına ve ekonomisine büyük katkı sağlayacağına inanıyoruz. Başka yöreler akla hayale gelmedik şeylerin adına festival düzenlerken Şuhut’un elindeki “25 Ağustos, Büyük Taarruz ve Kocatepe” gibi güçlü argümanları heba etmesi, tek kelimeyle “üzücüdür”.
Şuhut, tarım ve hayvancılıkta ağırlığını her geçen gün artırıyor. Neredeyse her hafta ilçemizi bir TV kanalı ziyaret ederek tanıtıcı çekimler yapıyor. Yöresel yemeklerimiz ve ürünlerimiz, tarihi ve turistik mekanlarımız, kültürümüz, coğrafyamız; Şuhut’u bir cazibe merkezi haline getirdi. Artık bu gerçeği kabul edelim ve ona göre yol-yöntem belirleyelim. Beypazarı’nın, Polatlı’nın, Akşehir’in, Sivrihisar’ın, Yalvaç’ın, Sandıklı’nın,Sultandağı’nın,Dazkırı’nın,Başmakçı’nın, Dinar’ın yaptığını biz de yapalım. Un, yağ, şeker var ama bir türlü “helva” yapamıyoruz.
Şuhut Kaymakamlığı, Şuhut Belediyesi ile Şuhut Esnaf ve Sanatkarlar Odası bir araya gelip el birliği ve güç birliği yapmak suretiyle “Bismillah” diyerek hazırlıklara başlamalıdır. 23-24-25 Ağustos tarihlerini kapsayacak bir festival; Şuhut’u maddi ve manevi yönden kalkındırır. “Panayır, pazar, yöresel ürünler pazarı, Şuhutlu üretici firmaların tanıtım standlarının yer aldığı özel alan, konser,dinleti,konferans, spor turnuvaları, tiyatro gösterileri, mehter takımı, sergi, özendirme yarışmaları” gibi bir çok etkinliğin yer aldığı festivalin başlatılması şarttır.
Fuzuli’nin dediği gibi “ol mahiler ki derya içredir, deryayı bilmezler “.Yani balık denizin içindedir ama denizin ne olduğunu bilmez. Şuhutlular olarak elimizdeki güzelliklerin, fırsatların ve potansiyelin farkına varabilsek ne çok şeyler yaparız , inanın tahmin bile edemiyorum. Ama şundan eminim; bugünkü halimizden fersah fersah ileride olacağımız kesindir. Festival konusunda yükün devlet ve özel sektör tarafından eşit olarak paylaşılması gerekir. Yapılacak ilk iş; Kaymakamlık ve Belediyenin öncülüğünde olmak kaydıyla ilçemizdeki resmi kurumları, işletme sahiplerini, sivil toplum kuruluşlarını, siyasi partileri, esnaf ve sanatkarları bir araya getirmektir. Bu oluşuma Şuhut Meslek Yüksekokulu da dahil edilerek karşılıklı görüş alışverişi ile ortaya bir model konulmalıdır.Festivalin bir diğer faydası; ulusal markalar karşısında günden güne eriyen esnaf ve sanatkarlara, küçük işletme sahiplerine, çiftçilik ve hayvancılıkla geçimini sağlayan üreticilere nefes aldırması olacaktır.
Şuhut, Büyük Taarruz’un 100. Yıldönümünde bu tarihi fırsatı kaçırmamalıdır. Bugünü değil geleceği düşünüyorsak, festival konusuna bir an önce el atmalı ve yarından tezi yok, hemen çalışmaya başlamalıyız.İnanın “herşey hayâlle başlar”…