Tarih boyunca çeşitli kavim, devlet ve medeniyetin hüküm sürdüğü Şuhut, yaklaşık bin yıldır Müslüman Türk yurdudur. Malazgirt Zaferi’nden sonra Anadolu’nun iç kısımlarına ilerleyen Selçuklu orduları, kısa zamanda Afyon bölgesine kadar geldiler.Dolathan, Emir Afşin ve Emir Sanduk isimli Selçuklu komutanlarının emrindeki ordular 1077 yılında Şuhut’u Bizans’in elinden alarak Türk yurdu haline getirdiler. Selçuklular fethettikleri yöreye “ŞUHUT” adını koydular. Bu ismin neden ve nereden esinlenerek konulduğu meselesini başka bir yazıya bırakarak Evliya Çelebi’nin “Şuhut” ismi hakkındaki görüşüne dikkat çekmek isterim. 1670’lerde Şuhut’a gelen Evliya Çelebi burayı anlatırken şöyle bir not düşme ihtiyacı duyuyor;”( Halk dilinde ) buraya ÇIFUD derler, doğrusu ŞUHUD’dur. Çünkü dört bir tarafında şehitler gömülüdür”.Anlaşılacağı üzere, 17. Yüzyılda ilçemizi ziyaret eden Evliya Çelebi, Şuhut’un hemen her tarafında pek çok şehit gömülü olduğunu, buranın ” şehitler diyarı” olarak bilindiğini vurgulamıştır.”Şehit ve şehitlik” kavramı , tarih boyunca Şuhut’u adım adım takip etmiş, adeta yöremizin “kaderi” olmuş, taşına toprağına ve ruhuna sinmiştir. “Coğrafya, kaderdir” sözünü çok değerli ve anlamlı bulurum. Şuhut, konumu gereği pek çok savaşa, istilâya, göçe ve doğal afete maruz kalmış, deyim yerindeyse ” başından çok hâller geçmiş” bir beldedir. Frig, Hitit, Roma-Bizans, Selçuklu, Beylikler, Osmanlı derken Cumhuriyete kadar uzanan tarihi persfektifte pek çok olaya tanıklık etmiş olan Şuhut, bilinen son kritik rolünü Büyük Taarruz’da oynamıştır.Şuhut’ta gerek ilçe merkezinde, gerekse köylerimizde bulunan türbe ve yatırların önemli bir kısmının topraklarımızda yapılmış savaşlarda şehit olmuş askerlere ait olduğu fikrindeyim.Emevilerden itibaren İslâm ordularının hedefinde ve güzergâhında olan Şuhut’ta çok kanlı savaşlar yaşandı.En bilineni 740 yılındaki “Şuhut Savaşı” olan bu çarpışmalarda pek çok komutan, asker ve âlim şehit oldu.Anayurt Köyü’ndeki türbede yatan kişi, Enes bin Malik’in sancaktarı Malik bin Şebib’tir.Son yıllarda özellikle Arap bilim dünyasında ortaya atılan ve kabul gören bir teze göre, Battal Gazi’nin kabri, bilinenin aksine ne Malatya’da, ne de Seyitgazi’dedir.Battal Gazi, Şuhut’un Uzunpınar Köyü ile Çay’ın Göcen Köyü arasındaki dağlık arazide medfundur.Şuhut’un Türklerin eline geçmesinden sonra yine savaşların odağında veya yakınında yer aldığı görülmektedir.Miryakefalon Meydan Muharebesi, Moğol İstilası, Cimri olayı, Anadolu beylikleri arasında yaşanan savaşlar vb. olaylar, Şuhut’u ve yakın çevresini etkilemiştir.Kısaca Evliya Çelebi’nin Şuhut’u ” binlerce şehit gömülüdür” diye tarif ve taltif etmesinin tarihi arkaplanı budur.Şuhut ,Birinci Dünya Savaşı’ndan mağlup çıkan Osmanlı İmparatorluğu’nun düşmanlar tarafından işgâl edildiği zorlu sürecin son dönemecinde yeniden tarih sahnesine çıktı. Milli Mücadele’yi zaferle taçlandıran en kritik hamle olan “BÜYÜK TAARRUZ” ilçemizde başladı. Başkomutan Mustafa Kemal Paşa ve kurmay heyeti, Yunan’ı vatandan söküp atacak taarruz planının merkezine Şuhut’u koydular. 26 Ağustos 1922 sabahı Şuhut’ta başlayan kutlu yürüyüş, Dumlupınar’da zaferle sonuçlandı.Çarpışmalarda önemli bir kısmı imha edilen ve esir alınan Yunan ordusunun geri kalanları 9 Eylül günü Izmir’de denize döküldü.Bilindiği gibi Sakarya Meydan Muharebesi’nden sonra hazırlık dönemine giren Türk Ordusu, “SAD” Plânı gereği, 1922 yılı Haziran ayından itibaren Afyon’un güneyine yani Şuhut ve Sandıklı civarına kaydırıldı.Büyük bir gizlilik içinde gerçekleştirilen intikâller sonucu Ağustos ayı ortasında Şuhut ve çevresinde dar bir alanda 100 bin Türk askeri toplandı.Büyük Taarruz’da asker sayımızı 199.283 ,. subay sayımız ise 8659 olduğuna göre Ordumuzun yarısı Şuhut ve çevresinde taarruz emrini bekliyordu. Bu rakamları ve diğer detayları verme nedenime gelince; böyle büyük bir savaşta mutlaka her iki taraftan da ciddi kayıplar olmuştur. Taarruz’un ilk günü Kocatepe ve öbür cephelerde yaralanan mehmetçik, Şuhut’ta kurulan seyyar hastanelerde, hastaneye dönüştürülen camilerde ve evlerde tedavi altına alındı.Buralarda şehit olan asker sayımız kaç kişidir ve nereye defnedilmiştir ? Mevcut Şuhut Şehitliği’nde bir rivayete göre 12 şehidimiz yatıyor. Şehitlerden sadece bir tanesinin kimliği belli. Diğerleri ” meçhul asker”. Bu sayıların “hayatın olağan akışına ters olduğunu”, Şuhut’ta mutlaka çok daha fazla şehit bulunduğunu tahmin ediyorum.Bizi böyle düşünmeye iten sebep, yaklaşık 450 bin askerin çarpıştığı büyük bir savaşta bizim kayıplarımızın yani Şehitlerimizin tam olarak tespit edilemediği şüphesidir. En kanlı çarpışmalarıın olduğu ve en fazla ölümün yaşandığı 26 Ağustos günü, düşmanla çarpışırken veya yaralı olarak Şuhut’a getirilerek tedavi edilirken şehit olanların sayısı kaçtır? 12 şehidin yattığı söylenen Şuhut Şehitliği, bize göre semboliktir ve gerçeklikten uzaktır.Bursa’da yaşamını sürdüren ve gerçek bir Şuhut sevdalısı olan emekli öğretmen Fikret Çağlar hocamla, bir tarihte “Şuhut Şehitliğini” konuşurken şöyle bir iddiada bulunmuştu;”Afyon’daki Yunan kuvvetleri, bizim yapacağımız taarruza aylar boyu hazırlanmış, bulundukları bölgeyi kat kat demir çitlerle, tel örgü, zincir ve tuzaklarla çevirmişti.Yunan siperlerini gezen bir ingiliz konutan ” Türkler bu hattı 6 ayda geçebilirse, bir günde geçmiş gibi sevinsin” demişti.Bu hattın nasıl aşıldığını hepimiz biliyoruz.Tel örgüleri aşarken yüzlerce askerimiz şehit oldu.Aynı şekilde Yunan topçu ateşi yüzünden Şuhut-Dadak-Kocatepe hattında cepheye yürüyen askerimiz içinde ciddi kayıplar oldu.Şehitler ve yaralılar Şuhut’a getirildi.Ben ilçemizde bir hayli şehit yattığını ediyorum.Şehitlerin Demirciler Çarşısında, Seyitler Türbesi’nin arkasında bir yere defnedildiğini büyüklerimizden duyduk.Sonra şimdiki şehitliğin olduğu yere getirildiler.Benim nacizane görüşüm, Kocatepe’den getirilen şehit ve yaralı sayısı 12’den çok fazla.”… Şuhutlu halk bilgini Ömer Çınar da Fikret Çağlar gibi düşünenlerden;”Şuhut Şehitliği’nde 12 şehit veya 20 şehit yatıyor, denilse de rakam çok fazladır. Büyüklerimden dinlediğim kadarıyla, şehitlerin bir kısmı Şuhut asri mezarlığına defnedilmiş. Hatta rahmetli Ali Agâh Timurtaş’ın sülale mezarlığının yanında ” Burada 16 Şehit Yatmaktadır” diye levha vardı.Sonradan kayboldu.Şehitler, can verdikleri yerde, kefenlenmeden, yıkanmadan oldukları gibi defnedilirler.Bana göre, Kocatepe’de, Dadak, Akyuva, Karlık ve Ağzıkara’nın batısında çok şehit mezarı vardır. Yaralı olarak Şuhut’a getirilenler seyyar hastaneler yetmeyince, Büyük Cami, Yalı, Çalım ve Baş Cami’de tedavi altına alındılar. Camiler de yetersiz kalınca Hacı Veli Konağı, Hacı Babaların (Şenbabalar) ve Kurtların Mehmet’in evi hastaneye dönüştürüldü.Burada çok sayıda yaralı mehmetçik şehit oldu” diyen Ömer Çınar, Şuhut’taki şehitlikte en az 300 şehit olduğunu ifade etti. Rakamın az olması Şehit kavramını değerini düşürmez.İslâm inancında şehit olmak büyük bir mertebedir.”Allah yolunda öldürülenlere sakın ” ölüler” demeyiniz.Onlar diridirler.Ancak siz onların farkında değilsiniz” (Bakara 2/154)
ŞUHUT’TA YATAN BİR ŞEHİT
Ne yazık ki askeri kaynaklarda Şuhut’taki şehitlikte kaç askerin yattığı ve isimlerinin ne olduğuna dair bir kayıt yoktur.Ancak son yıllarda ortaya çıkan belgeler sayesinde Afyon ve ilçelerinde şehitlerimizin topluca defnedildiği “şehitlikler” birer birer tespit ediliyor.Umarız Şuhut’ta da böyle bir şeyle karşılaşır, vatan uğruna can veren kahramanların kabirlerini buluruz ki gidip başında bir Fatiha okuyabilelim.Hemen her gün tekrarlanan bir sahne, daha dün gibi aklımdadır.Altıgöz Mahallesi’nde komşumuz olan rahmetli Gönenlioğlu Hasan Akgönen (1900-1992) (rahmetli Bilâl Akgönen hocamızın babası) , Birinci Dünya Savaşı’na ve Kurtuluş Savaşı’na katılmış, gazi olmuş,İstiklal Madalyası sahibi bir büyüğümüzdü.Vakit namazlarını genelde çarşıdaki camilerde kılardı. Eve dönerken mutlaka Şehitliğin önünde durur, selam verdikten sonra dakikalarca dua eder, hüngür hüngür ağlardı. Şuhut Şehitliği’nde yatan bir askerimizin kimliği bellidir;Jandarma Yüzbaşı İbrahim Nezihi Bey. Şehit Yüzbaşı İbrahim Nezihi, Birinci Dünya Savaşı’nın ve Milli Mücadele’nin kahramanlarından biridir.1894 yılında Mersin’de başlayan hayat hikayesi, 26 Ağustos 1922 günü yaralı halde getirilerek tedavi altına alındığı Şuhut Büyük Cami’de son bulmuştur. 28 yıllık kısa bir ömre sayısız başarıyı ve kahramanlığı sığdıran İbrahim Nezihi Bey, aslen Erzurumlu olmakla birlikte babası Yüzbaşı Hakkı Bey’in görevi nedeniyle Mersin”de doğmuştur.Annesi Medine hanımdır.Askeri okulda okuduğu sırada Birinci Dünya Savaşı başlayınca Mülazım (Teğmen) olarak silah altına alınmıştır.1914 yılında Milaslı Kolağası (Kıdemli Yüzbaşı) Mehmet Bey ile Hatice Hanımın kızı Sahibe hanımla evlenmiştir.Bir süre Müstakil Muğla Jandarma Taburu Bodrum Bölüğü’nde Hapishane Takım Komutanı olarak görev yapmıştır.Daha sonra Milas Seyyar Jandarma Taburu’nun Bodrum Bölüğü’ne tayin olmuştur. 26 Mayıs 1915 günü Bodrum’u işgale yeltenen Fransız Duplex isimli kruvazörle beraberinde gelen diğer gemiye karşı 50 askeriyle direnmiş, üç kere karaya çıkan düşman askerini etkisiz hâle getirerek saldırıyı püskürtmüştür. Bu direniş sırasında bir çok Fransız askerini de esir alır.Bodrum’un işgâlini önlediği için 12 Temmuz 1915’de Padişah iradesiyle “Gümüş Liyâkat Madalyası” ile taltif edilir.20 Mayıs 1916’da 142.Alay 3.Tabur 10.Bölük Komutan Yaverliğine getirilir ve muharebelerde gösterdiği kahramanlıktan dolayı 1 Mart 1917’de Üsteğmen olur.1918 yılı Temmuz ayında Irak Musul Alayı’na tayin olur.Aynı yıl Muğla’ya geri döner. Birinci Dünya Savaşı’ndan yenik çıkmamız üzerine Milli Mücadele katılır.1921 yılında Afyon Jandarma Taburu emir subayı yardımcılığına getirilir.Bu sırada Yüzbaşı olur.3 Temmuz 1921’de Afyon Merkez Bölük Komutanlığı görevine atanır. 26 Ağustos 1922’de başlayan Büyük Taarruz’un ilk günü Kocatepe’de çarpışmalar sırasında yaralanır ve Şuhut Kasabası’na getirilir.Büyük Cami’deki hastanede tedavi altına alınsa da aynı gün şehit olur.Yüzbaşı İbrahim Nezihi Bey, Şuhut Şehitliği’ne defnedilir.Şehit Yüzbaşı’ya T.B.M.M tarafından 1927 yılında verilen İstiklàl Madalyası eşine ve biricik kızına teslim edilmiştir.