İnsanlar mensubu oldukları ailenin ve milletin tarihi kadar doğup büyüdükleri yerlerin geçmişini de merak ederler. Buraya nereden gelindiği,ilk başlarda nasıl bir hayat yaşandığı, köylerin, mahallelerin,şehirlerin kuruluşu gibi pek çok şey insanın zihnini meşgul etmiştir. Merak edilen konulardan biri yaşanılan coğrafyanın adlandırılması olmuştur.Yapılan araştırmalara göre geçmişi M.Ö 3500 yılına dayanan Şuhut, bu süre içinde bir çok devlete ve topluluğa ev sahipliği yaptıktan sonra Şuhut 1077 yılında Selçuklu Türkleri tarafından fethedilmiştir. Şuhut’un Türkleşmesinin tarihi 950 yıl olsa da Müslüman Arapların bölgemize gelmeleri 1200 yıl öncesine dayanmaktadır. Bizanslılarla Müslüman Araplar arasında ki savaşların en yoğun yaşandığı yerlerin başında Şuhut ve civarı gelmektedir. Dolayısıyla bir çok medeniyetin,devletin, kavimin ve kültürün izlerini taşıyan Şuhut, coğrafyanın adlandırılması sırasında da bunların etkisi altında kalmıştır. Bugün ilçemizi ortadan ikiye bölen Kali Çayı’nın ismi Bizans döneminden yadigâr “Kalamos” tan gelmektedir.(Çobankaya’nın eski adı)”Selevir” isminin kökü de Bizans hatta Hitit dönemine dayanmaktadır. Dağ, tepe, dere, köy, mevki isimleri de aynı şekilde farklı kültürlerin izlerini taşımaktadır. Bugüne kadar üzerinde en çok tartışılan isimlerden biri “ŞUHUT ” olmuştur. Bu ismin ne kadar zamandan beri kullanıldığı ve aslının ne olduğu konusunda çeşitli görüşler bulunmaktadır.Biraz gerilere gidecek olursak, Şuhut’un tarihte bilinen en eski ismi KUVALYA’dır. Bazı araştırmacılara göre Kumalar Dağı’nın adı “Kuvalya” dan gelmektedir. Hititler döneminden kalma bu isimden sonra karşımıza “SANAWİTA” adı çıkmaktadır. Ardından “SYNNADA “.Bilindiği gibi Synnada kenti M.Ö 1180 yılında Akamas adlı Trakyalı bir komutan tarafından kurulmuştur. Synnada, Roma-Bizans döneminde gücünü ve önemin iyice artırmış, M.Ö 72 yılında eyalet merkezi haline gelmiştir. Şehir aynı zamanda “Yahudiliğin” başlıca merkezlerinden biridir. Kaynaklara göre; Synnadaĺı zenginlerin yaptırdığı büyük sinagog, Yahudiliğin kayda değer merkezi ibadethanelerinden biriydi ve bölgedeki sinagoglar buraya bağlıydı.Hristiyanlığın Anadolu’da hızla yayıldığı dönemde bile Synnada “yahudilikten” vazgeçmedi. Üstelik Hristiyanlığı yaymak için gelen azizlere tepki göstererek işkenceler yaptılar. Hz.İsa’nın havarilerinden Sen Paul Hristiyanlığı yaymak üzere geldiği Synnada’dan kovuldu. Sen Paul’un Trofimos, Sabbasios ve Dorimadon adındaki üç öğrencisi Synnada’da yakılarak öldürüldüler.(M.S.297-305 yılları arası ).Afyon İli Tarihi kitabının yazarı Süleyman Gönçer’e göre, üç azizin yakılarak öldürülmesi , Synnada şehrinin asırlar boyunca kötü bir şekilde anılmasını neden olmuştur. 1907 yılında Şuhut’ta Çobanoglu Halil ‘in bulduğu bir “ölü külü muhafazasındaki” küllerin Trofimos’a ait olduğu ortaya çıkmıştır. Synnada şehri hristiyanlığa geçtikten sonra Trofimos adına bir kilise yaptırılmıştır.Bu kilisenin kalıntılarına ise 1963 yılında Kamil ve Şükrü Çınar kardeşlerin ev inşaatı sırasında temel kazılırken rastlanılmış, yazılı ve süslü bir taşın üzerinde “Trofimos un adının ve resminin yer aldığı görülmüştür. (Afyon İli Tarihi, cilt 1, sayfa; 210-211) M.S 4 ve 5. asırdan sonra antik çağlardan kalma Synnada isminin yanına başka isimler verilmeye başlandığını görüyoruz. Arap ve Fars kaynaklarında ” Yahud, Hısn-ı Yahud (Yahudi Kalesi), Cuhud ” şeklinde geçerken hristiyan kaynaklarında ” Tchifut, çıfut, çıfıt” şeklinde bahsedilmiştir. M.S 7. Yüzyıl Arap kaynaklarında “Hısn-Yahud ,Hısn-ül Yehud ve Hısn-ül Sinnade” isimlerine rastlıyoruz.740 yılında yapılan bir Arap-Bizans savaşına da bu isimlerin (Hısn-ül Yahud ve Sinnade savaşı) verildiğini görüyoruz.Dünyaca ünlü gezgin İbn Batuta yazdığı seyahatnamede (M.S 13. Yüzyıl) Şuhut’tan “Cuhud ” şeklinde bahseder.İbn Bibi ise Anadolu Selçukluları döneminde yazmış olduğu eserde Şuhut’u “Çıfut ” olarak kaydeder. Anlaşılacağı üzere, hristiyanlığın doğduğu dönemlerde Synnada şehrinde yaşanan acı olaylar, tarih boyunca Şuhut’u bir gölge gibi takip etmiş ve CUHUT (Yahudilerin yaşadığı yer) – ÇIFIT (Karmakarışık yer, fesat ve bozguncu, içten pazarlıkçı) isimleri yöremizle özdeşleşmiştir. Türkler bölgemizi fethettiğinde adet olduğu üzere, aslına en yakın Türkçe ismi vererek Cuhud ve Çıfıt’ı ŞUHUT ‘a çevirmişlerdir. Konstanstinapol’ ü İSTANBUL, Angora’yı ANKARA yaptıkları gibi. Şuhutluların ne yahudilikle ne de bozgun ve fitnecilikle bir ilgisi yoktur. Türkler fethettikleri Cuhud-Çıfıt Kasabasına niye “ŞUHUT” adını vermişlerdir? Dilerseniz bu sorunun cevabını 17. Yüzyılda Şuhut’u ziyaret eden Evliya Çelebi’den alalım; “..Ve efvâh-ı nâsda bu şehre ÇUFUT KASABASI derler ammâ galat-ı meşhurdur. Aslı Kasaba-i ŞUHUD’dur. Zira canib-i erba’asında nice biñ şühedalar medfundur ” Yani Evliya Çelebi diyor ki;” Bu şehre halk dilinde ÇUFUT Kasabası derler ama yanlıştır. Aslı ŞUHUD KASABASI ‘dır.Zira dört bir yanında binlerce ŞEHİT gömülüdür ” Gerçekten de İstanbul’u fethetmeye giderken Şuhut topraklarında şehit düşen BATTAL GAZİ ‘(Uzunpınar-Göcen arasında gömülü ) ve Anayurt’ta türbesi olan MALİK bin ŞEBİB başta olmak üzere, Selçukludan Osmanlı’ya binlerce şehidin gömülü olduğu ŞUHUT, bir ŞEHİTLER YURDU ‘dur. Adını şehitlerimizden almaktadır. Osmanlı tapu tahrir, vakıf, muhasebe, yaya-müsellem,tımar, kadılık, mühimme, ferman,şeriye sicili, nüfus,temettuat vs. evraklarda geçen ve 900 küsur yıldır kullanılan ismimiz “ŞUHUT” tur. Ancak halk ağzında, mahalli yazışmalarda, mahkeme kayıtlarında ve askeri belgelerde tek tük “Çıfıt ” ismine rastlıyoruz. Nasıl ki İstanbul’a, fethedildikten sonra bazen “Konstanstiniyye” denilmişse , bizde de nadiren böyle ağız alışkanlığı şeyler yaşanmıştır. Osmanlı devrinde sancak, vilayet, kaza isimlerinde bu tür durumlara rastlanmıştır.Rumeli, Diyar-ı Rum, Lazistan gibi. Asırlar önce kullanılmış ve günümüz şartlarında ancak bir espri-şaka konusu olabilecek “Çıfıt” kelimesi üzerinden Şuhut’a ve Şuhutlulara değişik isnatlarda bulunmak ahmakça bir harekettir. Bu kelimeyi yerli yersiz kullananlarda bir kişilik bozukluğu sorunu olduğu açıktır. Tertemiz Müslüman Türk ailelerinin kafatasını ölçüp kanını tahlile götürecek kadar zıvanadan çıkan bu taife, “ulaşamadığı ciğere (mundar) diyen kedi” misali kalemini-klavyesini bir silah gibi kullanıyor.Güzel Şuhutumuz, kendisini samimiyetle seven, iyi niyetli ve temiz kalpli evlatlarıyla gelişmeye ve büyümeye devam edecektir. Hasetten ve kötülükten gözü dönmüş kifayetsiz muhterislere rağmen. ..