Evdeki eksikleri almak için (ÜÇ) harfli marketlerden birine uğradım .Sebze-meyve reyonunda etiketlerde yazan fiyatların bir kamera şakası olup olmadığını sormak için kasaya yöneldim. (ÜÇ) harfli marketin (üç) kasasndan sadece bir tanesi çalışıyorduElemanın başı kalabalık olduğundan ne soru sorabildim, ne de bir şey alabildim.Kendimi dışarı attım.Akaryakıt istasyonuna yanaştım.100 liraya artık 7 litre bile mazot alınamıyor.O da çeyrek depoyu bile doldurmuyor. Pompacıyla bir müşterinin konuşmasına kulak verdim.”Abi akşam zam gelecekti, hazırlandık ama gelmedi.Sanırım halkın öfkesinden tırstılar.Gelen giden saydırıyor”.Eczaneye uğradım.Eğer i yazdıracaksan yani raporun varsa “ilaç yok” diyorlar.Ama parayı gösterince olmayan ilaç anında elinde.Fiyatları hiç sormayın, resmen uçmuş. Sağlıktan önemli ne var ki? Mecburen alıyorsun. Aylardır ülkenin tek gündemi ; hayat pahalılığı.Hükümet faizi yüzde 19’dan 14’e çekti ama enflasyon resmen gaza bastı..Oysa ekonominin kitabını yazan başekonomist “faiz sebep-enflasyon sonuç” demişti.Atalarımız ne güzel söylemiş “yarım doktor candan, yarım imam dinden eder” diye.Ülkemiz 2014’den sonra patinaj yapmaya, 2018’den sonra geri gitmeye başladı.Tarihlere lütfen dikkat buyurun. 2014’den sonra milli gelirimiz düşmeye başladı.2013 yılında 13 bin dolar seviyesindeki kişi başı milli gelir, halihazırda 8 bin dolara inmiş durumda.İnsanlar yalan söyler ama rakamlar asla . Denetlenmeyen bütün sistemler ve işletmeler ( devletler de dahil) eninde sonunda iflas etmeye mahkumdur.Hesap veren, şeffaf, kontrol edilen yapılar ; hatası varsa bile zamanla kendine çeki düzen verir, arızayı giderirler. Canlı bir misal vereyim; Ankara’nın eski büyükşehir belediye başkanı, hakkındaki trilyonluk yolsuzluk iddialarına karşın yargının önüne çıkarılmıyor.İş bu kadarla da kalmıyor, belediyeyi zarara uğratma, kamu arazisini filan cemaate parsel parsel verme gibi başka suç isnatları da var. Eğer bir ülkede bir kısım insana ” suç işleme özgürlüğü” verirseniz, hukuku ortadan kaldırmış olursunuz.Hukukun olmadığı yerde ise devlete saygı ve güven kalmaz.Komşumuz Isparta gunlerdir elektrikten, doğalgazdan mahrum, yokluk ve perişanlık içinde.Doğrusu İstanbul’un haline acıyıp iki bakan gönderen siyasi iradenin Isparta’ya en az beş bakan göndereceğini düşünmüştüm ama fena halde yanıldım.Bir dostum dedi ki ” abi elektrik, su, doğalgaz olmayan yere bakan gider mi? Onlar nerede boy göstereceğini , nerede poz vereceğini iyi bilirler” dedi. Dostuma hak verdim.Niye yalan söylüyeyim, gözlerim en azından Süleyman Soylu ile Enerji Bakanımız Fatih Dönmez’i aradı.Bu arada Isparta’yı 21. yüzyılda karanlığa mahkum eden elektrik dağıtım şirketi kiminmiş biliyor musunuz?Yabancı değil canım, bizim Mehmet Cengiz’in. İçimdeki bir şüpheyi de mutlaka sizlerle paylaşmak istiyorum, acaba Isparta Belediye Başkanı da aynı İmamoğlu gibi, İngiltere Büyükelçisiyle Eğirdir Göllü’nde balık yemeğe gitmiş olmasın? Mobese kayıtları ortaya çıkıncaya kadar bekleyeceğim ki adamın günahıni almayayım.” Kara kış” denince ilk akla gelen yerlerden olan Şuhut, uzun zamandır kış aylarını kurak geçiriyordu.Yeraltı suları çekilmeye, kuyular, çeşmeler, dereler kurumaya başlamıştı.Aralık ayında Şuhut’ta idim. Hallaç, Seydi Köyü, Selevir Barajı, İsalı, Yarışlı güzergâhında kısa bir gezi yapmıştım.Keşke gitmez olsaydım.İstanbul Boğazını hatırlatan görüntüsü hafızama kazınmış olan Selevir Baraj gölü, suyu çekilmiş değirmene dönmüştü.Baraj havzasının yüzde 95’i kurumuş, köylüler kuruyan arazide tıpkı 60 sene önce olduğu gibi tarım yapmaya başlamıştı. Şükürler olsun, bu kış Allah halimize acıdı ve bol yağış nasip etti.Eğer Şubat ve Mart’ta kar yağışı devam eder, Nisan ayında da bahar yağmurları yağarsa, toprak suya doyar, kuraklık tehlikesi ortadan kalkar. Kimsenin moralini bozmak istemem ama devletin bir türlü toparlanamadığı ve işlerin iyice rayından çıktığı kötü bir süreci yaşıyoruz.Eski krizler bir hafta, bilemedin 15 gün sürer, sonra taşlar yerine oturur, herkes önünü görebilirdi.Bu kriz ,kronik yani kalıcı bir hâl aldı.Ağustos ayından beri dümeni kilitlenmiş gemi gibi denizin ortasında oradan buraya savruluyoruz.Dolar 13.50 -14 tl bandında sabit kalacak gibi.Ama devlet buna karşın akaryakıta, doğalgaza,elektriğe vahşi zamlar yaptı ve yapmaya da devam ediyor.Girdi maliyetlerindeki artış zamları tetiklemeyi sürdürüyor.Bence hükümet turizm sezonuna yani Mayısa kadar ayak sürüyüp-kulak tıkayıp zamlara devam edecek,” zamları ben değil dış güçler yapıyor” propagandası ile yaz aylarına ulaşmaya çalışacak.Yüksek döviz kurunun ihracatı artırması, ithalatı cazip olmaktan çıkarması, dış politikada düşmanlıklara son verme, sıcak para akışına tekrar hız kazandırma gibi olumlu faktörlerin rüzgarını arkasına almaya çalışacak olan hükümet, sonbaharda erken seçime gidecek.Tabi memurları ilgilendiren 3600 ek gösterge, EYT meselesi, memur ve emekliye enflasyon farkı, yeni bir Kürt Açılımı gibi sürprizler peşinde olan hükümet, bu zorlu maratonu atlabilecek mi, hep birlikte göreceğiz. Ancak son zamların halkta hükümete karşı bir güvensizlik duygusu oluşturduğu, bunun sandığa yansıması halinde iktidarın seçimden yenik ayrılma ihtimalinin yüksek olduğu konuşuluyor. Akparti hükümetinin oy deposu kabul edilen, her seçim desteğini esirgemeyen dar ve sabit gelirli kesim, ayarı kaçan zamlarla 30 yıl geriye gitti.Asgari ücrete ve emekli maaşlarına yansıtılan artışlar, bir şekilde geri alınarak vatandaş mağdur edildi ve keriz yerine konuldu.Gözüken tablo budur.Şarkı ne güzel demiş,”Oynatmaya az kaldı”Devamı ?” Doktorum nerde?”84 milyon o “doktorun” hasretini çekiyor, haberiniz olsun.