“Dağlarda tek
tek
ateşler yanıyordu
Ve yıldızlar öyle ışıltılı, öyle ferahtılar ki
şayak kalpaklı adam
nasıl ve ne zaman geleceğini bilmeden
güzel, rahat günlere inanıyordu
ve gülen bıyıklarıyla duruyordu ki
mavzerinin yanında,
birden bire beş adım sağında onu gördü.
Paşalar onun arkasındaydılar
O, saati sordu.
Paşalar :”üç” dediler.
Sarışın bir kurda benziyordu.
Ve mavi gözleri çakmak çakmaktı.
Yürüdü uçurumun başına kadar,
eğildi, durdu.
Bıraksalar
İnce uzun bacakları üstünde yaylanarak
ve karanlıkta akan bir yıldız gibi kayarak
Kocatepe’den Afyon ovasına atlıyacaktı.
*****************************
Nazım Hikmet “Kuvayı Miliye Destanı” adlı yapıtında Büyük Taarruz öncesi cephedeki heyecanı, bir Kuvayı Miliye askerinin gözüyle böyle anlatır.
Saat beşte “Büyük Taarruz” emri verilir :
“Ordular, ilk hedefiniz Akdeniz’dir, ileri!
Ve bu şiarla birlikte dünya tarihinin en amansız savaşı başlar. Türk halkı, askerinin yanında kadınıyla, yaşlısıyla : başa baş, dişe diş bir mücadele sonunda ve 15 gün gibi kısa bir sürede düşmanı bir daha geri dönmemek üzere denize döker.
Yakın tarihimizin bu yönü hemen herkesçe bilinir: bütün kaynaklarda Kurtuluş Savaşımız ayrıntılı olarak anlatılır Oysa “Büyük Taarruz” öncesi süreç tam olarak bilinmez.Mustafa Kemal, 21 Ağustos akşamı annesiyle vedalaşarak Konya’ya gitmek üzere Ankara’dan ayrılır. İki gün burada kalır ve daha sonra da Batı Cephesi Komutanı İsmet Paşa’nın karargahının bulunduğu Akşehir’e yollanır.
Bundan sonrasını da Hasan İzzettin Dinamo’nun ölümsüz yapıtı “Kutsal İsyan” dan okuyalım:
“Mustafa Kemal bütün kumandanların katılmasıyla bir toplantı yaptı. Saldırının ne biçimde yapılacağı üstüne kararlar alındı. Bu önemli karardan sonra bir adım daha ileri gidilerek İsmet Paşa’nın karargahı, Afyon’un yaklaşık yirmi kilometre güneyinde bulunan Şuhut Bucağına götürüldü. Kocatepe ile Şuhut Bucağı arasında ak çadırlar kuruldu. İsmet Paşa’yla Fevzi Paşa’nın karargahları sık ağaçlarla kaplı ve her iki yanı yalçın tepelerle çevrilmiş vadinin içindeydi.
Başkumandan, bir köy evinin ikinci kat sofrasında, buram buram tüten tezek kokuları arasında, üzerinde büyük bir gaz lambası yanan bir yemek masasının başında akşam yemeğini yiyordu. Yaver Muzaffer (Kılıç) bey, bu sırada içeri girerek Paşa’ya ağızdan bir rapor vermeye başladı.
Muzaffer bey, bir gün önce cephe topçu kumandanlarından topçu grupları üstüne edindiği bilgilere değindi. Muzaffer bey, ateş yoğunluğunun üç dört saat sürebileceğini, yalnız planlı engelleme ateşinin gerekli görülmediğini söyledi. Başkumandan:
-Engelleme ateşini de onlara bırakalım, dedi.
Paşa, saat ona doğru strateji haritasını istedi. Bu, her iki yanın arazi üzerindeki durumlarını gösterir bir haritaydı. Paşa, bunda özellikle düşmanın yarma, ağırlık merkezinin bulunduğu noktalardaki tahkimat ile kuşatmayı yapacak süvari kolordusunun geçeceği Ahırdağı geçidinin arazi durumunu gözden geçirdi. Ayni zamanda Eskişehir – Afyon arasında Döğer mevkiinde bulunan düşman yedekleri üzerinde dikkatle durup haritayı inceledi.
Muzafferi beye, Döğer ile Eskişehir arasının haritada ölçülmesini buyurdu. Elindeki kalemle Döğer noktasına iki kere vurdu :
-Döğer, Döğer, dedi. Fakat döğemeyeceklerdir.Bu güçler hareketsiz kalmaya mahkum.
Sonra Muzaffer beye döndü :
-Haritaları topla yola çıkıyoruz
Mustafa Kemal 25 Ağustos akşamı Şuhut Bucağından ayrılarak gece yarısı Kocatepe’nin eteklerindeki Çadırlı Ordugaha vardı. Çadırlarda gaz lambalarıyla mum fenerleri yanıyordu. Belirlenemeyen yönlerden cırcır böceklerinin uyku verici sesleri geliyor, uzaktan uzağa köpekler havlıyor, Ordugahın hemen önünden söğüt ağaçlarıyla örtülmüş küçük bir dere şırıldayarak akıp gidiyordu. Gökyüzü, iri yıldızlarla örtülüydü. Gecenin karanlığı, derin bir sessizlik gibi bütün boşlukları dolduruyordu.Yıldız ışıltılarının altında, süngüleri parlayan nöbetçilerin, devriyelerin ayak sesleri, sessizliği belli belirsiz noktalıyordu
“Coğrafi konumu gereği işgal güçleri Şuhut ovasına inmeye cesaret edememiştir. Zira dağlarla çevrili ve bir çanağı andıran görüntüsüyle Şuhut ovası düşman için kapana kısılmakla eş anlamlıydı.Şuhut, işgal koşullarında stratejik açıdan da büyük önem taşıyordu. Atatürk’ün Büyük Taarruz öncesi son çalışmaları yapmak üzere Şuhut’u seçmesi bir rastlantı değildi. Hemen Kocatepe’nin arkasında yer alması, gözlerden ırak oluşu ve gizliliğe elverişli konumu nedeniyle Şuhut bu çalışmalar için oldukça avantajlı durumdaydı.
Öte yandan Şuhut, Kurtuluş Savaşı boyunca 1.Ordu’nun ikmal ambarı olarak görev üstlenmiştir.Böylece Şuhut, gerek stratejik konumu, gerekse Atatürk’ün Büyük Taarruz öncesi son hazırlıklarını yaptığı yer olması nedeniyle Ulusal Kurtuluş Savaşımuzda aktif olarak rol oynamış ve tarihteki yerini almıştır.
Her yıl “Zafer Haftası Etkinlikleri” çerçevesinde Afyon Kocatepe’den başlayarak Ege’nin hemen hemen tüm il ve ilçelerinde Kurtuluş günü kutlamaları yapılır.Öte yandan gerek Cumhuriyet öncesi, gerekse Cumhuriyet sonrası Atatürk’ün gittiği il ve ilçelerde yıldönümü kutlamaları yapılır : radyo ve televizyondan kutlama haberleri topluma duyurulur.
Şuhut’un Kurtuluş Savaşımızdaki rolü yakın tarihimizle ilgili bir çok kitapta yer alır. Başta Atatürk’ün büyük “Söylev”i olmak üzere, Falih Rıfkı Atay’ın ” Çankaya “, Ceyhun Atıf Kansu’nun” Atatürk ve Kurtuluş Savaşı ” adlı yapıtlarında ve okullarda okutulan ” Devrim Tarihi ” kitaplarında Şuhut’la ilgili bölümleri görmek olası.Kurtuluş Savaşımızdaki aktif rolüne karşın, Şuhut’un “Zafer Haftası” etkinlikleri dışında kalması, ilçemizin haketmediği bir konumdur. Düşman tarafından bilfiil işgal edilmediği için elbette “Şuhut’un Kurtuluşu” gibi bir gün düşünülemez, ancak Büyük Atatürk’ün Şuhut’a geldiği gün olan 25 Ağustos, Şuhut’un Ulusal Günü olarak ilan edilebilir ve Zafer Haftası etkinlikleri Şuhut’tan başlatılabilir
Şuhut’un tarihine sahip çıkalım.
(Şuhut Ekin Dergisi, Yıl :1, Sayı: 2, Eylül- Ekim 1994 , sayfa: 2-3)
Not: Kıymetli hemşehrimiz hukukçu İhsan Özsoy’un yaklaşık 30 yıl önce kaleme aldığı bu anlamlı yazıdaki bir çok dilek ve temenni, bugün gerçekleşmiş bulunuyor. Artık günümüzde Zafer Bayramı kutlamalarına Şuhut’tan başlanıyor. Atatürk’ün Büyük Taarruz’la ilgili son hazırlıkları gözden geçirdiği ve Hasan İzzettin Dinamo’nun, “Kutsal İsyan” kitabında “… bir köy evi” olarak bahsettiği Hacı Veli Konağı, günümüzde on binlerce kişi tarafından ziyaret ediliyor. 25 Ağustos günü Türkiye’nin kalbi Şuhut’ta atıyor.