Her yeni yıla “bu yıl benim yılım olacak!” temennisiyle girenlerimiz olur.Yıl bitince kimimiz bunu başarır, kimimiz de istediğimizi alamaz, umutlarımızı yeni yıla bırakırız. Yeni başlayan 2022 yılı ise hem ülkemiz hem de Şuhut’umuz açısından çok büyük bir anlam ifade ediyor. O nedenle bu yılı tam anlamıyla bir Şuhut Yılı yapmak içinkolları erkenden sıvamalı ve umutları başka yıllara bırakmamak adına var gücümüzle çalışmalı!
Şuhut Anayurt gazetesinin değerli okurları ve çalışanları hemşerilerimin yeni yılını kutlayarak başlamak isterim. Birkaç gününü geride bırakıverdiğimiz 2022 yılı, tüm insanlık için müjdeli haberlerin birbiri ardına geldiği güzel bir yıl olsun! Herhalde çoğu insan gibi benim de elbette en baştaki temennim, 2 yıldan beridirtüm insanlık olarak çilesini çektiğimizşu covid-19 belasından kurtuluşumuzun yılı olması.
Bundan tam 100 yıl önce ise bu topraklarda çekilen çilenin, verilen mücadeleninözü başkaydı:Emperyalist güçlerin doymak bilmeyen hırsının esiri olmuş, vaat edilenler karşısında adeta büyülenmiş bir halde Anadolu topraklarına saldıran Yunan hükümeti ve onun ordusuna karşı “Çılgın Türklerin” vatanını savunma, kendi topraklarında hür ve müstakil yaşama mücadelesi… Bu satırların yazıldığı günleri tam 100 yıl geriye sararsak karşımıza zorluklarla dolu bir taarruz hazırlığı dönemi çıkar. Ankara’da Büyük Millet Meclisinde tartışmalar çetindi. Mustafa Kemal Paşa yanlısı Birinci Grup ile muhalif İkinci Grup, devamlı münakaşa halindeydi. Orduyu taarruz gibi zor bir işe koymak için sadece asker sayısını artırmak değil, mevcudu iyi donatmak da hayati önemdeydi. Bunun maliyeti çok yüksekti ama işin kötüsü deyim yerindeyse elde avuçta yoktu. Bu nedenle Sovyetler başta olmak üzere gelen dış yardımların aksamaması çok değerliydi. Büyük Taarruza hazırlık aşamasındaki fotoğraflara baktığımızda Mustafa Kemal Paşa’nın yanında Sovyetlerin Büyükelçisi Aralov’u sık sık görmemiz biraz da bundandır. Diğer yandan çok ince hesaplara dayalı taarruz planını kesinleştirmek de komutanlar arasında epey zaman almış, II. Ordu Komutanı Yakup Şevki Paşa gibi komutanları ikna etmek kolay olmamıştı. Tüm bu sancılı sürecin nihayetinde Türk Milleti ve onun ordusu hazırlıklarını tamamlayarak,kendisine esaret zinciri vurmak isteyenlerin karşısına -tıpkı bir yıl önce onların yaptığı gibi- bir Ağustos gününün şafağında çıktı! O günleri Atatürk, Nutuk’ta şöyle ifade edecekti:
20/21 Ağustos 1922 gecesi 1’inci ve 2’nci Ordu Komutanlarını da Cephe Karargâhına çağırdım. Genelkurmay Başkanı ile Cephe Komutanını da yanımda bulundurarak, taarruzun nasıl yapılacağını harita üzerinde kısa bir savaş oyunu şeklinde açıkladıktan sonra, Cephe Komutanı’na o gün vermiş olduğum emri tekrarladım. Komutanlar harekete geçtiler. Taarruzumuz, strateji ve aynı zamanda bir taktik baskın halinde yürütülecekti. Bunun gerçekleştirilebilmesi için de kuvvetlerin yığınak ve hazırlıklarının gizli kalmasına önem vermek gerekiyordu. Bu sebeple bütün yürüyüşler gece yapılacak, birlikler gündüzleri köylerde ve ağaçlıklar altında dinleneceklerdi. Taarruz bölgesinde, yolların düzeltilmesi v.b. çalışmalarla düşmanın dikkatini çekmemek için diğer bazı bölgelerde de benzeri yanıltıcı hareketlerde bulunulacaktı.
24 Ağustos 1922’de karargâhımızı Akşehir’den, taarruz cephesi gerisindeki Şuhut kasabasına getirttik, 25 Ağustos 1922 sabahı da Şuhut’tan savaşı idare ettiğimiz Kocatepe’nin güneybatısındaki çadırlı ordugâha naklettik. 26 Ağustos sabahı Kocatepe’de hazır bulunuyorduk. Sabah saat 5.30’da topçu ateşimizle taarruz başladı.
Büyük Taarruz ve sonrası 15-20 günde yaşananlarıtarih, büyük bir Türk zaferi olarak kayda geçirdi. Bugün bize düşenin ise bu Büyük Zaferin 100. yılını tüm ulus olarak bu yılın başından sonuna kadar ve hatta Cumhuriyetimizin kuruluşunun 100. yılı olan 2023’ü de kapsayacak şekilde layıkıyla anlamak, kurtuluş ve kuruluşun ne şartlarda gerçekleştiğini bizden sonraki kuşaklara en doğru haliyle aktarmak olduğuna inanıyorum. Bu noktada Büyük Atatürk’ün bile Nutuk’ta anmayı ihmal etmediği ilçemiz önemli bir merkez olmalıdır. Onun için de Büyük Zaferin 100. yılı kapsamında kamu kurum ve kuruluşları, belediyeler, Üniversite, sivil toplum örgütleri, köy/mahalle muhtarlıkları gibi kurum ve kuruluşlarla gönüllülerin bir araya geldiği bir “Büyük Zaferin 100. Yılı Etkinlikleri” platformu kurulmalı ve yürüyüşün yanında sempozyum, panel, sergi, konser vb.etkinlik planlamalarına bir an önce başlanmalıdır. Söz konusu etkinlikler, Atatürk’ün Şuhut’a gelişi ve Büyük Taarruz’un başladığı 24-25-26 Ağustos günlerinde yoğun olacak biçimde planlanmalı, ilçemiz geniş kitleleri ağırlayacak biçimde şimdiden hazırlanmalıdır. İlk defa geçtiğimiz yıl ağustos ayında yine bu satırlardan ifade ettiğim 24 Ağustos gününün ŞUHUT ŞEREF GÜNÜ ilan edilmesi konusundaki naçizane önerimi tekrar etmek isterim. Bu konuda bu satırları okuayan ilgililer konunun ayrıntılarını bilmek isterlerse 26 Ağustos 2021 tarihli Şuhut Anayurt gazetesine bakabilir ve de bendenizle iletişime geçebilirler.
Gelin farklılıklarımızı bir kenara bırakıp ortak paydalarda buluşarak bu anlamlı yılı güzel ilçemizin, Şuhut’un Yılı yapmak içinel ele verelim. Bu noktada kronik rahatsızlığımız olan “her şeyi devletten beklemek” alışkanlığımızı bir kenara bırakıp düşünelim, kafa kafaya verip planlayalım ve her yere nasip olmayan bu imkânıtüm ülkenin gıpta edeceği bir heyecanla, onurla, gururla hayata geçirelim. Her ne kadar Eskişehir’de ikamet ediyor olsam da bir Şuhutlu olarak ihtiyaç duyulan her türlü yerde, her türlü işe koyulmak konusunda ben varım diyorum.
Saygıdeğer hemşerilerim! Siz de var mısınız?