Şuhut Anayurt Gazetesi

NEREDE O ESKİ KIŞLAR

NEREDE O ESKİ KIŞLAR
555 views
05 Ocak 2022 - 17:11

Mevsimlerin en soğuğu, en acımasızı ve en zorlusu “kış” mevsimidir.Tabiatın dinlenmeye çekildiği, yeşilliklerin öldüğü,yaşamın zorlaştığı mevsimdir “kış”.Eskiden insanlar aylar boyu kış için çalışarak yiyeceğini,yakacağını hazırlar,sanki bir savaşa girecekmiş gibi kalesine çekilir ve saldırıyı beklemeye başlardı.Bir şey alınacak veya yapılacaksa, bir işe başlanacaksa ” hele bir kış geçsin, gerisi kolay” denirdi.Kış mevsiminde yaşam durur, ziyaretler seyrekleşir,selamlaşmalar azalır.Buna karşılık hüzün, hicran ve acılar kışın artar.Sarıkamış’ta 90 bin yiğidi, yine bir kış günü kaybetmiştik.Ahmet Muhip Dranas’ın şiirinde kış şöyle anlatılır;”Ne sabahtır bu mavilik, ne akşam,Uyandırmayın beni, uyanamam.Kaybolmuş sevdiklerimiz aşkına,Allah aşkına, gök, deniz aşkına,Yağsın kar üstümüze buram buram”Kış mevsiminin şiddetli ve çetin yaşandığı yerlerin başında Şuhut gelir.Bunun nedeni; karasal iklim kuşağında olmamız ve denizden 1200 metre yüksekte bulunmamız olsa gerek.Eskiden yöremizde kış öyle zor geçerdi ki insanları canından bezdirirdi.Hatta bunun şakası bile yapılırdı;”Kışa sormuşlar;-Sen nerelisin? diye.Kış cevap vermiş,-Erzurum’da doğdum, Sivas”ta büyüdüm, Şuhut’ta ikamet ediyorum”..Son yıllarda küresel ısınma iklimlerin kimyasını bozdu.Kışın ağaçlar çiçek açıyor, yazın kar yağıyor.Bir de Şuhut ve köylerinde pek çok baraj-gölet yaptırıldı.Bunlardan dolayı Şuhut’a eskisi gibi kar yağmıyor.Ama meşhur soğuğumuza diyecek yok, Erzurum’la Sivas’la,Ağrı’yla yarışacak kadar üşüyoruz hatta donuyoruz.Vakit buldukça gazetelerin arşivine girer, eski sayıları gözdem geçiririm.1930’lu, 40’lı yıllara ait sayılarda nadiren de olsa karşıma çıkan Şuhut haberleri hep “kapanan Afyon yolu” ile ilgiliydi.Kimi zaman iki ay kapalı kalan Şuhut-Afyon yolu hakkındaki haberlere baktıkça ne kadar zorlu bir coğrafyada yaşadığımız aklıma geliyor.Şöyle gözünüzü kapatıp Afyon’la ilçelerini birbirine bağlayan yolları hatırlamaya çalışın; gerçekten Şuhut yolu kadar zorlusu yok.Afyonkarahisar’a hem en yakın, hem de en uzak ilçeyiz.Afyon’dan aynı anda hareket eden iki aracın biri Çay’a, diğeri Şuhut’a doğru hareket etsin.İkisi de aynı sürede varacaklara yere ulaşırlar.Oysa Afyon-Çay arası 50, Afyon-Şuhut arası 24 km.Bu örnek bize ilçemizin konumu ve ulaşımı hakkında bir bilgi verecektir.Afyon-Şuhut yolu bundan 80 yıl önce de problemliymiş, bugün de problemli.Bugün sizlere değerli büyüklerim, her ikisine de Allah uzun ömür versin, SABRİ ŞENBABAOĞLU ve ÖMER ÇINAR’dan dinlediğim, bundan 70-80 yıl öncesinin karlı, kışlı,soğuk Şuhut’unu anlatmak istiyorum;”1940’lı yıllarda Şuhut.henüz yeni kaza (!ilçe) olmuş 5 bin nüfuslu bir yerleşim merkezidir.Kurulduğu yer itibariyle çevrenin rakımı (denizden yükseklik) en fazla olan (1200 metre), yılın 3-4 ayı sıcak, geri kalanı güz (serin) ve kış (soğuk) olan Şuhut’ta kış ayları zor geçerdi.Kasım ayının 1. günü mutlaka kar yağardı.Bu yağışta 20 cm. kadar kar olur, bir kaç gün içinde erir giderdi.Asıl kar,Kasım ayının 21. veya 22.günü çok kuvvetli şekilde yağar ve ardından don olurdu.Böylece yağan ikinci kar kolay kolay erimez, diğer yağışlarda üstüne birikerek gün gün yükselirdi.Kar yağışı Mayısa kadar aralıklarla devam ederdi.Mayısın 27. günü yağan kar özellikle çiftçilerin tedirgin olmasına hatta korkmasına neden olurdu.Çünkü hem tarladaki ekili tohuma zarar verir hem de kır işlerinin (tarımsal faaliyetlerin) başlamasını geciktirirdi.Yani Şuhut’ta Kasımdan Mayısa yedi ay kar yağardı.Şuhut Ovasında ortalama bir metre kar olurdu.Bu bir seferde yağmaz, bir.kaç defada olurdu.Üst üste, birikerek ve hava ısınmadığından erimeden aylarca kalkmazdı.Güneş yüzünü gösterince yavaş yavaş eriyen kar suları toprağı pamuk gibi yapardı.Kumalar Dağı’nda ise kar kalınlığı yer yer 2-3 metreyi bulurdu.Şuhut merkezde ise durum daha feciydi.Evlerin damındaki kar avlu ve sokaklara küründüğünden sokaklarda bir-buçuk metre kar olurdu.Her yağışta katlana katlana yükselen ve aylar boyu erimeyen kar ilçede hayatı felç ederdi.DAMA ÇIKAN İNEK.Yaşanmış.bir olaydır.Yalı Mahallesi’nde Çetetlerin Hacı Ali’ye ait bir inek aylarca ahırda kalmış, bunalmış.Sahipleri dışarı salıp biraz hava almasını istemişler.Sokağa salınan inek Cafer Çeşmesi’ne giderken sokaktaki kar yığınlarına basa basa, sanki merdivene çıkar gibi, Hüddelioğlu Hasan Eryol’un evinin damına çıkmış.Hasan amcaya haber vermişler;-Senin evin üstünde inek var, diye.O da demiş ki;-Benimle eğlenmeyin.İneğin damda ne işi var? Fakat yüksekten korkan inek huysuzlanmış, damda sağa sola koşunca Hüddelioğlu Hasan bakmış ki evin damında bir inek var.Mahalleli birleşip güç bela ineği damdan indirmiş.Bu fıkralara konu olacak olay yıllarca Şuhut’ta konuşuldu.1948 yılında yaşanan ve Şuhutluların hafızasına “Koca Kış” olarak kazınan kış; gelmiş geçmiş en şiddetli olanıdır.Uzun yıllar sonra bile unutulmayan ve herhangi bir şeyden bahsederken “Koca kışta oldu, koca kışta öldü” dedirtecek kadar iz bırakan 1948 kışında Şuhut’ta hayat durma noktasına geldi. Afyon yolu aylarca açılamadı.Kar dindiğinde en az 150-200 kişi yol açma çalışmasına katılır, yağış tekrar başlayınca herkes evine dönerdi.Çalışanlar, devlete vergi borcu (özellikle yol vergisi borcu) olup ödeyemeyen kişilerdi.Bunlar karla mücadelede angsrya olarak çalıştırılır, yevmiyeleri ise borçlarından düşülürdü.2 Mart 1949 1 Mart 1949 Afyon yolu kapandığı için Şuhut Pazarı çok sönük geçerdi.Çünkü Afyon’dan pazarcı esnafı gelemiyordu.Köylerden gelecek vatandaşlar ise “ne olur, ne olmaz” diye cuma sabahı yola çıkip akşam Şuhut’ta hanlarda kalırdı.Sabah alışverişi bitiren köylüler öģleden önce köylerinin yolunu tutardı. Tarik Amca: Afyon pazarına götirülmesi gereken küçük ve büyükbaş hayvanlarla deve sürüleri , yolu bilen usta kişiler tarafından kafile halinde götürülürdü.Güzergâh şöyleydi;Birinci Bekleme; Akçeşme’nin az ilerisinde, Ağzıkara sapağına yakın br yerdeydi.İkinci Bekleme, Belkaracaören’e yakın bir yerdeydi.Üçüncü Bekleme; Salar Köyüne varmadan az berideydi.Afyon’a yürüyerek gitmek zorunda kalanlar bu üç bekleme noktasında gecelerdi.Buralar dört duvar, bir kapı ve ocaktan oluşan, üzeri örtülü istasyonlardı.Bekleme noktalarında ates yakmak için odun ve bol miktarda kepenek bulunurdu.Geceyi burada geçirenler kepeneğe sarılır, ocağı yakardı.Odun ve kepeneği hali vakti yerinde insanlar bağışlardı.Afyon yolu kapalı olduğu için Şuhut’ta yiyecek, yakacak, ilaç sıkıntısı olurdu.Afyon’da resmi işi olanlar (mahkeme, kayıt,alım,satım) çok eziyet çekerek yürüyerek veya atla gider gelirdi.Gözlük olmadığından insanlar gözlerinin altına “kara” çekerdi ki gözünü kar almasın.Birinin gözünü kar alırsa bir kaç gün geçici körlük yaşardı.Yolda donarak ölen duymadık.Ama eli, ayağı donan çok olurdu.Herkes kışın sert geçtiğini bildiğinden tedbirini alırdı.Odununu, kömürünü,fışkısını, ununu,yağını, erzağını hazırlardı.Deyim yerindeyse 7-8 ay kışa hazırlık yapılırdı. Kar çok yağınca okullar kapanırdı.Eğitim yapılamazdı.Dışarıdan gelen memur çocukları Şuhut’taki kışa ayak uyduramaz, devamlı mızmızlanırdı.Ayni durum memur aileleri içinde geçerliydi.Şuhut’un soģuğu Erzurum’dan fazlaydı.Akli dengesi yerinde olmayan bir Şuhutlu kardan iyice bunalmış, üzerine hasır örtüyü sarmış, Yatağan’a koşmaya başlamış.Bir yandan da “kabayele kabayele!” diye bağırıyormuş.Yani kabayel eserse kar erir, diye dua edermiş.Gerçekten kar aylarca kalkmazdı.Karlar erimeye başlayınca bu sefer her taraf çamur olurdu.Çamur kuruyunca her yer toz olurdu.Karların erimesiyle birlikte bütün dereler şarlamaya başlardı.Hele Kali Çayı muhteşem olur aylarca akardı.Ovadaki kuyular dolardı.Seydi Köyü’nden itibaren her yerde küçük göletler, bataklıklar, su birikintileri meydana gelirdi.Bu da karın bereketiydi.Aylarca ahırlarda, ağıllarda kalan hayvanlara saman ve ot yetmezdi.Bunları dağa-kıra salma imkânın yok.mecburen bakacaksın.KAR ALTINDA SOSYAL HAYAT Şuhut, tıpkı Erzurum, Sivas gibi Doğu illerimizdeki kış şartlarını bire bir yaşayan, karın aylarca kalkmadığı, soğuğun hüküm sürdüğü bir yöreydi.Harmanların kaldırılmasından sonra yapılacak düğün,nişan,sünnet varsa yapılır, güz mevsimiyle birlikte insanlar evlerine çekilmeye başlardı.Eylül ayında hem evde (ahır dahil) hem de tarlalarda onarım işi yapılarak eksikler,arızalar tamamlanırdı.Zaten ev hanımları yaz noyunca kışlık hazırlıkları yapar, ambarları doldurmuş olurdu.Bu arada ahırlardaki hayvanların yemi,samanı da hazırlanırdı.Uzun yıllar küçük ve büyük baş hayvancılık yapan aileler, bir zaman sonra küçük baş hayvanları Şuhut’un köylerinde tanıdıkları ve güvendikleri ailelere ortağa verdiler.Böylece Şuhut merkezde pek küçük baş hayvan kalmadı.İnek,dana,camız ve deve cinsi hayvanlar Şuhut’ta bakılmaya ve yetiştirilmeye devam etti.Şuhut’un ekonomisi tarım ve hayvancılığa dayalı olduğundan kış aylarında genellikle sakin bir hayat yaşanırdı.Şuhut esnafı da ticaretin yanı sıra tarım ve hayvanlıcılıkla da uğraştığından kış aylarının durgunluğundan pek etkilenmezdi.Mevcut çarşı esnafının tamamı civardaki il ve ilçelerde sevilen ve güvenilen isimlerden oluşuyordu.Afyon,Konya ve Denizli’deki büyük tüccarlar, Şuhut esnafına ayrıcalıklı ve avantajlı satış yapar, kredi açardı.Kış aylarında sosyal hayatın oldukça durgun geçtiği Şuhut’ta insanlar çeşitli aktiviteler yaparak uzun kış gecelerini renklendirmeye çalışırdı.Bunun başında ARABAŞI (Arap aşı) yapmak ve TEL HELVA çekmek gelirdi.Bundan 70-80 önce ilçemizde hali vakti yerinde ailelerin ve kalabalık sülalelerin ODASI olurdu.Buralarda sohbetler yapılır, yemekler yenir ve misafirler ağırlanırdı.Gerek köylerden gelen tanıdık eş-dost, gerekse yolda kalmış yabancı misafirler bu odalarda yatırılırdı.Arabaşı ve tel helva geleneği odalarda yaşatılırdı.Bununla birlikte insanlar evlerinin misafir odasında da arabaşı ve tel helva ziyafeti çekerdi.Arkadaş grupları,akrabalar,misafirler bir araya gelip sohbet eder, oyunlar oynardı.Uzun kış gecelerinde erkeklerin,hanımların ve çocukların ayrı ayrı oyunları olurdu.Bilgi,beceri ve dikkate dayalı eğlencelik oyunlar, hem oynayanlara hem de seyredenlere zevk verirdi.Bu ziyafetlerde yemekten sonra türküler söylenir, maniler okunur,bilmece sorulurdu.Bu ve benzeri pek çok geleneğimiz zamana yenik düşerek yok olup gitti. BİR HATIRAYıl 1989…Üniversiteyi bitirmiş üstelik yeterlilik sınavını ( o yıllarda böyle bir sınav vardı maalesef) kazanmış bir öğretmen adayı olarak tayin bekliyorum.Fakat atamam bir türlü gerçekleşmiyor.Ankara’ya gidip Milli Eğitim Bakanlığı’nda evrakımı elden takip etmem önerilince Başkent’in yolunu tutuyorum.Bir de isim veriliyor; Cengiz Utkulu… Cengiz bey o tarihte bakanlıkta önemli bir görevde.Elimde lokum ve sucuktan oluşan küçük bir hediye paketiyle kapısının önünde bekliyorum.Nihayet sıram gelince içeri alınıyor ve Cengiz hocamla tanışıyorum.Kendisi aslen Çankırılı olmakla beraber Ankara!’da büyümüş, lise öğretmeni olarak 1972-73 yılında ilk görev yeri olan Şuhut’a atanmış.O yıllarda rahmetli babam Şuhut Lisesi Müdürü.Bıyıkları henüz yeni terlemiş Cengiz Utkulu hocam babasıyla birlikte Şuhut’a geliyor.Asıl hikaye bundan sonra.Kendisinden dinleyelim;”Babamla liseye gelip rahmetli babanızla tanıştık.Babam beni önce Allah’a, sonra da babanıza emanet edip Ankara’ya döndü.Büyük bir heyecanla göreve başladım.Şuhut’a, okula ve öğrencilerime hemen ısındım.Her şey güzel gidiyordu.Bir sabah uyandım, bir de ne göreyim?Belki yarım metre kar yağmış, her taraf bembeyaz.Çarşıdan okula öyle zor geldim ki anlatamam.Ben rahat büyümüş bir insanım.İçimden dedim ki ” ben nasıl bir yere düştüm ? Burada kesinlikle durulmaz”.Ayakkabım,pantolonum sırılsıklam.Sinirimden ağlıyorum.Hemen istifa dilekçemi yazdım ve rahmetli babana teslim edip Şuhut’tan ayrıldım,Aradan bir kaç ay geçti.Kış bitti.Havalar düzeldi.İstifa ettiğime pişman oldum.Yine babamla birlikte Şuhut’un yolunu tuttuk.Aslında boşuna gidiyoruz, ben istifa etmiş bir öğretmenim çünkü.Rahmetli baban bize “hoşgeldiniz” dedikten sonra çekmesinden benim istifa dilekçemi çıkardı.Hiç bir işlem yapmamış,istifamı onaylamamış,beni mazeretli göstermişti.Bunu nasıl yaptı anlayamadım.Ben böyle bir idareci görmedim. Pişman olup geri geleceğimi tahmin ettiğinden evrakı sümenaltı etmiş.Böylece mesleğime bıraktığım yerden devam ederek buralara kadar geldim.”