Şuhut Anayurt Gazetesi

Teşekkürler Futbol

Teşekkürler Futbol
1.064 views
21 Aralık 2022 - 16:52

Türk Dil Kurumu, güncel sözlüğünde “topu, kafa veya ayak vuruşları ile karşı kaleye sokma kuralına dayanan ve on birer kişilik iki takım arasında oynanan top oyunu, ayak topu” olarak tanımlasa da bunun günümüzde futbolun yalnızca teknik boyutunu ifade ettiği apaçık ortada… Çünkü ünlü yazar Simon Kuper’in dediği ve hepimizin de bildiği gibi “futbol asla sadece futbol değil” artık!
Kitleleri peşinden sürükleyerek kendi derinlikli kültürünü ve devasa ekonomisini oluşturan, devletler ve uluslar üzerinde bu kadar etki yapan başka bir eğlence aracı henüz icat edilmedi.Dile kolay, savaşlar başlatan, savaşları durduran bir olgudan bahsediyoruz. O nedenle meşhur kuramcıAntonio Gramsci’nin“açık havada oynanan insan sadakatinin krallığı” dediği futbol ve bu krallığının tüm dünyayı saran hegemonyasının her renkten gövde gösterisi olan Dünya Kupası, bu yazımızın konusu…
Tadı damağımızda kalan bir Dünya Kupası’nı daha geride bıraktık. Oysa ki bu yıl Katar’da düzenlenecek futbolun en büyük karnavalı, henüz başlamadan çeşitli tartışmaların odağında yer almaktaydı. Futbol ülkesi olarak bilinmeyen ancak haddi hesabı olmayan finansal kaynaklara sahip bir ülkenin ev sahipliği yapacak olması, futbolun küresel patronu FIFA’nın kupanın ev sahibini belirleyecek kararı verme sürecinde ortaya atılan dedikodular ve ne yazık ki kupaya hazırlık döneminde spor tesislerinde yaşanan rekor sayıda iş cinayetleri kupa yaklaştıkça en çok tartışılan konular oldu vetepkiler futbolun içinden veya dışından birçok kişi ve kurum tarafından da destek buldu. Öyle ki kupada boy gösterecek ülkelerden Danimarka bile yaşananları protesto etmek için forma tasarımında değişikliğe gitti.
Dünyanın birçok ülkesinden, farklı inanç ve kültürlere sahip binlerce taraftarın Katar’a gelecek olmasının turnuva boyunca nasıl sonuçlar ve uygulamalar doğuracağı da merak konusu oldu. Ben de açıkçası bu tartışmaların gölgesinde tatsız tuzsuz geçecek bir kupa beklentisi içindeydim. Zira, Dünya Kupası demek benim -ve bu yarımkürede yaşayan pek çok futbolsever- için bir yaz eğlencesiydi. Derslerin, sınavların, liglerin geride kaldığı, işlerin bir nebze rölantide gittiği sıcak yaz günlerinde dört yılda bir içimize dolan serinlikti. Zaman zaman bir Afrika ya da Asya takımının sürprizleri, zaman zaman favorilerin beklenmedik şekilde elenişleri, etnik bir karnaval yerini andıran tribünler ve illa ki “Brezilya mı Arjantin mi” atışmaları o yaz boyunca konuşulur ve kupa bitiminde bunlar için bir dört yaz daha bekleyecek olmanın hüznü yaşanırdı.
Ne var ki daha önce yirmi bir kez yazlarımızı güzelleştiren turnuva ilk kez bize göre kış mevsimine, yani onca işin, dersin, sınavların, etkinliklerin olduğu bir zamana denk gelmekteydi. Hal böyle olunca “arada derede” bakacağımız bir turnuva olacağı hissine kapılmadık değil doğrusu.
Neyse ki ilk düdükle birlikte artık futbolu konuşmaya başladık ve beklenenin aksine içinden bol sürpriz ve bol hikâye çıkan -ki dünya kupalarının en sevdiğim yönü hikayeleridir- bir turnuvayı daha bu hafta sonu itibariyle geride bıraktık. Her bir hikâyeye ayrı ayrı değinmek elbette satırlarımızın sınırını düşününce mümkün değil ama Fas’ın muazzam başarısınaokkalı bir selam göndererek turnuva başlarken futbolda en çok merak edilen sorunun, yani “Messiveya Ronaldo kariyerlerindeki en büyük eksiği tamamlayabilecek ve Dünya Kupası’nı bu son turnuvalarında kaldırabilecek mi?” sorusunun yanıt bulması,
Katar 2022’nin ve hatta 2000’li yıllardaki tüm kupaların en büyük hikayesi oldu diyebiliriz. Hem de bu uzun yıllar konuşulacak, turnuva başlarken konuşulan tüm tartışmaları geride bırakacak bir final maçıyla oldu. Benim gibi 80’li ve sonraki yıllarda doğanların dünya kupaları açısından en büyük şanssızlığı, izleyemediğimiz ya da hatırlayamadığımız (1986’yı hatırlayamayacak kadar küçüktüm, o nedenle ilk dünya kupam İtalya 90’dır.) turnuvaların gelmiş geçmiş en iyi maçlara, en iyi oyunculara, en güzel ambiyanslara sahne olmasıydı. Bu nedenle Pele’yi, Maradona’yı, Cruyff’u canlı canlı izlemiş, 1982’nin Brezilyasına âşık olmuş, 86’da Maradona’nın 5 dakika içinde İngiltere’ye futbol tarihinin en büyük iki golünü atmasına TV başında tanıklık etmiş büyüklerimize gıpta ederdik. Neyse ki Arjantin-Fransa finali bizim kuşağın da artık ilerde küçüklerine gururla anlatacağı bir maç olarak hafızalara kazındı! Hem sahadaki muhteşem çekişme itibariyle hem de nihayet o beklenen ve çok istenen “mutlu sona” erişilmiş olması itibariyle…
Haydi itiraf edin, o son penaltıdan sonra aranızda ben gibi havalara uçanınız oldu değil mi?
Meksika’nın 1970 ve 1986 finallerine ev sahipliği yapan efsaneviAzteca Stadı’nın duvarında ilginç bir kitabe vardır. Bu statta 17 Haziran 1970′ günü oynanan ve İtalya’nın Batı Almanya’yı 4-3 yendiği 1970 Dünya Kupası yarı final maçına ilişkin kitabede bumaç “Yüzyılın Maçı (Partido del Siglo)” olarak anılr. Belki sonraki dünya kupalarında, özellikle İspanya 82’deki Brezilya-İtalya ve Batı Almanya-Fransa maçları ile 1986 Arjantin-Batı Almanya finali de geçen yüzyılda bu unvanı hak eden maçlar olabilir ama 21. Yüzyıl için (şimdilik) “Yüzyılın Maçı” bence 18 Aralık 2022 günü oynandı. Kim bilir bunun için de yakında Lusail Stadı’nın duvarlarına bir kitabe asılır belki.
Dünya çapında görülen Arjantin ve Messi sempatisini düşündüğümüzde son yılların en mutlu eden final sonucuyla bir Dünya Kupası’nı daha geride bıraktık. Tesellimiz, bir sonraki kupa için bekleme süremizin yarım yıl daha kısa olması… Tebrikler Arjantin, tebrikler Messi, teşekkürler Dünya Kupası ve iyi ki varsın her şeye rağmen(artık öyle olmasan da) “borsada değil arsada güzel olan” futbol!..