“On bir ayın sultanı” Ramazan geldi. Mübarek Ramazan ayında şeytana zincir vurulur, cehennem kapıları kapatılır, cennetin kapıları ise sonuna kadar açılır. Bu ay afv ve mağfiret ayıdır. Ramazan-ı şerif; yapılan duaların geri çevrilmediği, tövbe kapılarının açıldığı, ibadetlere kat kat sevap verilen bir aydır. Kötü alışkanlıklardan kurtulmak için bir fırsattır. Hem vücut hem de ruh sağlığımıza büyük faydalar sağlayan Ramazan ayının feyiz ve bereketinden yararlanalım.Çocukluk ve gençlik çağlarımızda yani 1940’lı 50’lili hatta 1960 ‘lı yıllarda Şuhut’ta Ramazan ayı kelimenin tek anlamıyla muhteşem geçerdi. Ramazan ayı yaklaştıkça kasabaya bir heyecan ve mutluluk gelir, evlerde, işyerlerinde ve camilerde hazırlıklar yapılırdı.İkinci Dünya Savaşı’nın sürdüğü yıllarda Şuhut’ta üç camimizde ( BÜYÜK CAMİ- İPLİK CAMİSİ- YALI CAMİSİ ) vakit, cuma ve teravih namazları kılınabiliyordu.Diğer cami ve mescitlerimize devlet tarafından arpa, buğday, saman ve ot depolanıyor, harbe hazırlık yapılıyordu. Savaş bittikten sonra yani 1945’den itibaren diğer cami ve mescitlerde beş vakit namaz kınlınmaya başlandı. O yıllarda teravih namazı sadece camilerde kılınmazdı. Hali vakti yerinde ailelerin evlerinde bir oda tahsis edilerek cemaatle teravih namazı kılınırdı. Mesela Hacıbeylerin odasında. Çocukluk yıllarımda Ramazan ayı yaz mevsimine rastlamıştı. Hatırladığım kadarıyla Şuhut’ta harman işleri Haziran ayında tırpan biçmeyle başlar, Ağustosun sonuna hatta Eylül ayının 15’ine kadar devam ederdi. Dolayısıyla Şuhutlular 2 veya 3 ay kırlarda çalışır, evine gelemezdi. Evlerde hazırlanan iftarlık ve sahurluk yemekler merkep sırtında tarlada çalışan büyüklere ulaştırılırdı. Kırda çalışanlar teravih namazını belli yerlerde toplanarak açık havada kılardı.Benim hatırlayabildiğim en büyük teravih namazı alanı; şimdiki Sanayi Sitesi Camisinin olduğu yerdeki Sucu kuyusu denilen alandı.Burada 150-200 kişi teravih namazı kılardı.Şimdi size garip gelebilir ama 70-80 yıl önce hayat böyleydi. Bugün en çok yarım saatte gidilen ovada, o yıllarda kasaba halkı kepenekte yatmak suretiyle 2-3 ay çalışırdı. Ancak haftada bir çamaşırını değiştirmek, yıkanmak için evine gidip gelirlerdi.O zor şartlarda herkes orucunu tutar, namazlarını asla terketmezdi. Ramazanda Şuhut’ta mahalle fırınları teravihten sonra açılır, sahura kadar çalışırdı. Fırınlar gündüz kapalı olurdu. Genellikle mercimekli bükme, ak pide, katkılı pide ( pırasalı, patatesli, peynirli, otlu), külür, haşhaşlı pide, hamırsız, mısır hamırsızı, budala yemeği ( içi boş, üstü yağlı) pişirilirdi. Bunlar mutlaka vişne hoşafı ile yenirdi. Çocuklar iftardan sonra sokağa çıkar, sahura kadar gezerdi. Çocukların en çok ziyaret ettiği yer; mahalle fırınlarının önüydü. Çünkü fırında bir şey pişiren kadınlar çocuklara mutlaka ikram ederdi.Teravih namazları ilk başta çok kalabalık olur, sonradan fire vermeye başlardı.Yaşlılar evine en yakın olan veya devamlı gittiği camilerde teravih kılardı. Gençler ve orta yaşlılar ise her gün başka başka camilere giderdi.Bu geleneğimiz bugün de sürmektedir. Gençler teravih namazı için en çok Hisar (Terleyen) Camisini tercih ederdi. Çünkü caminin imamı olan Hafız Nurettin Karabaş ( Pazar Mahallesindendir) namazı çok hızlı kıldırırdı.Yine hatırlatmış olayım, o yıllarda akşam namazı da tıpkı teravih namazı gibi çok kalabalık olurdu. Evdeki kadın ve çocuklar iftarı açar ama camiden dede- baba ve diğer büyükler gelmeden yemeğe başlanmazdı. Akşam namazından çıkanlara cami kapısında lokum veya bükme ikram edilirdi. Maddi durumu zayıf, kimi kimsesi olmayan, gariban insanlar akşam namazından sonra cami önünde bekleşir, hali vakti yerinde olan kişiler tarafından eve götürülüp iftar yaparlardı.1950’den önce Büyük, İplik ve Yalı Camilerinde mukabele okunurdu. 1950’de Şuhut Kur’an Kursu açıldı.Hafız Hüseyin Arısoy kurstaki talebeleri 5’erli gruplar halinde Şuhut’taki diğer camilere götürerek mukabele okunmasını sağladı.Mukabele okuyan talebelere cami cemaati tarafından iftar ve sahur yemeği verilirdi. Sonraki yıllarda ise Hacı Hilmi Şenbabaoğlu Şuhut Kur’an Kursu talebelerini köylere götürmek suretiyle mukabele okutturdu.Şuhutlu hayırseverler 1950’den bu tarafa Kur’an Kursu talebelerine Ramazan ayında iftar ve sahur yemeği ikram eder.Şuhut’ta hatimle teravih namazı kıldırma geleneği devam etmektedir. Bilindiği gibi hatimle teravih namazında her rekatta bir sayfa Kur’an okunur, 20 rekat sonunda bir cüz okunmuş olur. 1950’den önce Hacınebioğlu Hacı Abdullah Elçi, Yalı Camisi’nde hatimle teravih namazı kıldırırdı. 1950’den sonra Hafız Hüseyin Arısoy aynı camide hatimle teravih namazı kıldırmaya başladı.Hafız Hüseyin Arısoy’un İstanbul’a gitmesinden sonra hatimle teravih kılınması uygulaması Yalı Camisi’nden İplik Camisi’ne geçti. Tahsin Elçi’yle başlayan hatimle teravih geleneğini Arap köylü Mehmet hoca, Tahsin Kaya, Mustafa Koç hocalarımız sürdürdü.Bugün de Iplik Camisi’nde hatimle teravih namazı kılınmaktadır.Eskiden Ramazan ayında Hacı İbrahim Şenbabaoğlu (Müftü Efendi) Iplik Camisi’nde, Hacı Ali Agâh Temurtaş hoca Büyük Camide öğle namazından sonra vaaz ederdi.Elektriğin, televizyonun olmadığı yıllarda iftar ve sahur vakitleri atılan ramazan toplarıyla bilinirdi. Şuhut’un ilk müftüsü olan İbrahim Şenbabaoğlu’nun evi Hisar tepesine yakındı.Saatine bakarak iftarın geldiğini anlayan İbrahim Şenbabaoğlu, torunlarından birini evin taracasına çıkarır, eline de Türk bayrağını vererek Hisar’a doğru sallatırdı.İşareti gören topçu da hemen ramazan topunu patlatırdı. Millet orucunu açardı. Sahurdan bir saat önce top patlardı, bu “KALK TOPU”dur. “Yani kalkın yemeğinizi yiyin.” Sahurun bitmesine 15 dakika kala “İHTAR TOPU” atılırdı. ” Ağzınızı çalkalayın, imsak yaklaştı” manasında. Nihayet son top olan “İMSAK TOPU” ile sahur bitmiş olurdu.Ramazan topunu eskiden beri GOGİRLER patlatırdı. Aynı aileden Osman, Zeki, Nail,.Mustafa uzun yıllar bu vazifeyi yerine getirdiler.Ramazan davulcusu eskiden Bozan Köyü’nden gelirdi.Davula ilâve olarak zurna da çalınırdı.Arada bir mani de okurlardı.Son yıllarda Çankırı’dan bir davulcu gelmektedir.Ramazan ayında terziler, kahvehaneler ve lokantalar sahura kadar açık olurdu.Gündüz ise bir kahvehane ile bir lokanta açık olur, bunların camları kumaşla, kağıtla kapatılırdı.Ramazan ayı aynı zamanda zekat, fitre verilen bir aydır.Durumu müsait olan aileler, ihtiyaçlı insanlara zekatlarını verirdi. Eskiden fakir çok, zengin azdı. Ama paylaşma, yardımlaşma bugünden kat kat fazlaydı. Zengin aileler 30 gün herkese iftar verirdi. En az 5-6 oymak yani 100 kişiden aşağı olmamak kaydıyla iftar verilirdi. Yine Şuhutumuzda geçmişte “Temcid” geleneği vardı.Ramazan aýında sahurdan takriben bir saat önce minarelerden ilâhi okumaya “temcid” denirdi.Zaten ” temcid pilavı” deyimi de bu gelenekten gelir.Temcid okuyanlara halk tarafından pilav ikram edilirdi.Şuhut’ta temcid okuyanlar; Aziz emmi, Dokumacı Şaban Osman’ı, Çavdar Ömer’i (Ömer Çınar) Sarıkoç Ömer’i (!Ömer Sarıkoç).Şuhut’ta “temcid” sadece Yalı Camisi’nde icra edilirdi. Atalarımız ” ağaç yaşken eğilir” demişler.Çocuklar henüz ilkokula başlamadan yani 5-6 yaşında iken aileleri tarafından oruç tutmaya teşvik edilirdi. ” Sahurda niyetlen, senin oruç öğleye kadar” veya ” öğlen ye, iftara kadar tut” gibi alıştırmalar yapılırdı. Bizler çocukken dayamazdık, arkadaşlarla buluşur evlerimizin dambaşına çıkardık.O yıllarda Şuhut’ta bütün evler toprak damlı olduğundan evden eve atlamak kolaydı.Anne- babalarımız bizim mızmızlandığımızı görünce ” imama söyleyin de ezanı erken okusun” derlerdi.Yani başından savardı.Bizler dambaşında yüzümüzü Hisar’a dönerek şu maniyi makamlı şekilde okurduk;”Topçu topunu atıver,Mazin (müezzin) emmi kandilleri yakıver,Ezancı ezanı okuyuver” Yine Şuhut’ta eskiden Ramazan’ın son 10 günü itikafa girilirdi.İtikafa giren kişi dünya ile ilişkisini en aza indirir, camide yatar, sürekli ibadet ederdi. Yakınları yiyeceğini getirir, sadece tuvalet ihtiyacı için camiden çıkardı. Rahmetli Muharrem hoca ( Kutlu) uzun seneler itikafa girdi.En son üç sene önce rahmetli Mehmet Kınacı hoca itikafa girmişti.Bütün İslâm aleminin Ramazan ayı mübarek olsun. Bu ayın feyz ve bereketinden istifade edelim.Varsa kötü alışkanlıklarımızı, huylarımızı terkedelim.Gariplere, yoksullara, yetimlere, kimsesizlere yardım edelim.