Şuhut Anayurt Gazetesi

Abdullah Umurhan : Atatürk ve Tarım

Abdullah Umurhan : Atatürk ve Tarım
208 views
27 Ocak 2022 - 1:51

Cumhuriyetimiz kurulurken, başta Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, o günün bakanlarının, o günün bürokratlarının, verdikleri olağanüstü mücadeleye, gösterdikleri kararlılığa ve inşa ettikleri kurumlar günümüz sorunlarına çözüm yolları gösteriyor. 1913 yılında Mustafa Kemal Atatürk, Sofya’da, genelde, diplomatik misyonun gittiği bir pastanede, kahvaltı yaparken, içeriye bir köylü girer. Köylü, bohçasını masanın yanına bırakır ve oturur. Bir garson gelir, köylü, süt ve kek ister.
Garson ise, köylüye; “Burası senin için değil, alamam seni.” diyerek, pastaneden çıkartmaya çalışır.
Köylü itiraz eder. Ardından, birkaç garson daha gelir, onlar da köylüyü dışarı çıkartmaya çalışır.
Sonunda köylü öfkelenir, ve bağırarak; “Senin sattığın sütü, ben üretiyorum, senin sattığın pasta, börek, çöreğin ununu, ben üretiyorum, peynirini, yoğurdunu, ben üretiyorum, pastaneye koyduğun meyveyi, ben üretiyorum, ve sen, benim ürettiklerimi, bana vermiyorsun öyle mi? Hayır, çıkmıyorum ve kahvaltımı burada yapacağım!” der.
Herkes suspus olur.Köylünün istedikleri, masasına gelir, kahvaltısını yapar. Bitirince, bir miktar parayı, masaya fırlatarak çıkar, gider. Tüm bu olanları izleyen, Mustafa Kemal Atatürk, küçük kareli not defterine, şu notu düşer: “Bir gün, benim köylüm de, bu köylü gibi olursa, millet olduk demektir.”
O gün defterine, “Köylü, milletin efendisidir.” diye yazar. Atatürk, aynı defterine yazdığı gibi, Türk Milleti’nin, kendi kendisinin efendisi olmasını ve birer birey olarak, muasır medeniyetler seviyesine,
koşar adım gitmesini hedefliyordu. Fakat koşullar çok zorluydu.İşte böyle bir dönemde, Bir gün yanına, henüz genç bir Ziraat Mühendisi olan, Tahsin Bey’i çağırır. Birlikte bataklık, sivrisinek salgını ve hayvan leşlerinin olduğu, kötü bir yere giderler.Tahsin Bey’in, “Paşam hayrola?” sorusu üzerine,
Atatürk; “Buraya, bütün masrafı cebimden olmak üzere, bir Orman Çiftliği yapmak istiyorum.” der.
Tahsin Bey, “Paşam buranın ıslahı, ya sizin paranızı tüketir, ya da zamanınızı. Neden verimli topraklar varken, gelip de burayı tercih ettiniz?” diye sorunca da; Atatürk;“Ben en zor olanı yapayım da, siz arkamdan, kolayları nasıl olsa yaparsınız.” cevabını verir. Daha sonrasında, Tahsin Bey, o bölgede hiçbir şeyin yetişmeyeceğini, boşuna uğraşılmaması gerektiğini, bir rapor olarak sunar. Atatürk raporu okur, ve belgenin altına, aynen şunları yazar: “Burası vatan toprağıdır, kaderine terk edilemez.” Mustafa Kemal Atatürk, işte bu düşünceler içerisinde,Gazi Orman Çiftliği’ni kurdu.
Çiftlik’te, bir taraftan, araziyi ıslah ederken, diğer taraftan da ağaçlar, fidanlar dikiyordu. Yurt dışından getirdiği, damızlık düvelerle, yerli sığır ırklarımızın, ıslahına çalışırken; aynı zamanda, verimi yüksek tavuk ırklarının yetiştirilmesine gayret ediyordu. Aynı şekilde, getirdiği traktörler ve makineler ile, tarımda, mekanizasyonu başlatıyordu. Bununla da yetinmeyip; Ziraat Mühendisi, Ali Numan Kıraç’ı,
kurak koşullarda yetişebilen tahılların geliştirilmesi için, Amerika Birleşik Devletleri’ne gönderiyordu.
Bütün bunları da, çiftçilerin öğrenmesini sağlamak için yapıyordu.Aslında Atatürk, Gazi Orman Çiftliği’nde yaptıklarıyla; Çiftçilerin, kendilerinin, işletmelerinin, çiftliklerinin, tarımsal ticaretin, “efendisi” olmasını istiyor, böylelikle hem kendilerinin, hem de milletimizin, ekonomik bağımsızlığını elde etmesini hayal ediyordu.
Ayrıca;
Atatürk’ümüzün hazineye bağışladığı tek çiftlik, Atatürk Orman Çiftliği değildir. Bağışladığı tek arazi de, Atatürk Orman Çiftliği arazisi değildir. Toplamda, tam 154 bin 729 dönüm, yani 154,7 kilometrekare arazi var.
Yalova Millet Çiftliği,
Yalova Baltacı Çiftliği,
Silifke Tekir Çiftliği,
Silifke Şövalye Çiftliği,
Tarsus Piloğlu Çiftliği,
Dörtyol Karabasamak Çiftliği,
ve Dörtyol Portakal Bahçesi’yle birlikte, toplam 8 çiftlikten bahsediyoruz.
Her çiftliğin de, birbirinden değerli hikâyesi var. Hele bir de, Dilucu Sınır Kapısı var ki, gerçek bir dış politika başarısı… 15 km uzunluğundaki bu arazi, bizi Azerbaycan’a bağlıyor. Atatürk bu araziyi, İran Şahı’ndan, parasını cebinden vererek satın almıştır.
Tarımdaki sorunlardan kurtulmal istiyorsak Atatürk’ün tarım politakalarını iyi anlamak ve köylüyü milletin efendisi yapmak geçmektedir.
Hoşca kalın dostca kalın.